27 Şubat 2013 Çarşamba

Körkuyu

1.Bölüm:
Doktor, kızgın bir yüz ifadesi ve sert bir ses tonuyla; bana dönerek "Haplarını içmiyor musun sen şimdi, burada kurallar var bak baştan anlaşalım, iyi olmak için burdasın ve sen böyle yaparsan, iyi olamayacaksın" dedi.

Ah! Haplar...
İnsanın bütün bedenini uyuşturan, acımsı tadıyla mide bulandırıcı, kendinizi felçli gibi hissettiğiniz, uykular ve kusmalar arası gidip gelmenizi sağlayan küçük renkli şeyler...

"Hastalar odaya yerleştirildi ve sayım için hazırlar" dedi hemşire, nöbetçi doktora. Yat saati 23:00'di. Koridorun sağında ve solunda küçük otel odaları şeklinde düzenlenmiş odalarda, ikişerli kalıyorduk.

Sayım bitti ve ışıklar söndürüldü. Odadan lavaboya gitmek dışında başka bir alana çıkış yasaktı, zaten kitliydi sigara odası ve kafateryanın kapıları. Yanımda yatan kişinin adı Adem'di. Adem sarışın, buğday tenli hafif kirli sakallı benden iki üç yaş büyük Edirneli biriydi.

Uykunuz gelmesi için bir müddet beklersiniz ya, o karanlıkta belli belirsiz tavana bakıyor ve aklıma güzel sayabileceğim günleri getirmeye çalışıyordum. Adem:" Uyuyamadın mı" dedi. Karanlığın bölen, kısık ses tonuyla. "Alışırsın, ilk zamanlar böyledir."

Nereli olduğumu, ailemin ve bir sevdiğimin olup olmadığını da sordu. Belli belirsiz, cevaplandırdım. Sonra "ya sen" dedim. Sanki birikmiş ve anlatmak istiyormuş gibi bir bir dökülmeye başladı. Gecenin karanlığına, daha da siyah çalarak.

Bana "çok sevdiğim bir kız vardı" dedi ve anlatmaya başladı: "Evlendik, sonra sorunlar yaşamaya başladık. İşten çıkarıldım bir süre sonra ve maddi sorunlar yüzünden bir sürü borcu ödeyemez olduk. Borçlar ve işsizlik canıma tak etti. Bir akşam evde epeyce içmiştim. Sonra yine kavga etmeye başladık. Bana, bir ton borcumuz var ve sen içiyorsun ha diyerek bağırmaya başladı. O an meyve tabağının yanındaki bıçağı gördüm. Gözüm döndü. Kendimi kaybetmişim. Kafam yerine geldiğinde, kanlar içinde yerdeydi karım. Heman ambulans çağırdım. Hastaneye zor yetiştik. Son anda kurtarıldı. Ancak olaydan sonra, beni terk etti ve boşanma davası açtı. Ailesi kesinlikle yüzünü dahi göstermedi. Baba evine döndüm. Bir gece tavana ip bağladım ve intiharı denedim. Ancak yere düşen sandalyenin gürültüsüyle, boğulurken çıkan hırıltılarıma yetişti bizimkiler, kurtardılar ve son çare beni buraya getrdiler işte böyle dedi. İki aydır burdayım. Ha, çıkınca yeniden denemeyi düşünüyorum."

Demir parmaklıklarla çevrili duvar manzaralı pencereye yakın yerde yatan Adem'in söyledikleriyle içinde bulunduğum ortamın vehametini daha iyi algılamıştım.

Gece olunca, başka bir şehre bürünen İstanbul'daki her evde takriben aylardan şubattı. Ancak Adem'le paylaştığım odanın, takvimi epeyce ıskaladığını hissettim.

Sesi kesildi. Hafif hafif horlamaya başladı. Kendimle kalmıştım. Uyur uyanık. Gözlerimi kapadığımda annemi gördüm. Kimsenin olmadığı istasyonunda, tek başına tren bekliyordu. Gülümsedim. Çoktandır rüyalarıma gelmiyorsun dedim. Sarılmak için adım attım ancak tren geldi ve bana bakmadan trene bindi. Yavaş yavaş hareket eden koca demir yığınının penceresinden kafasını uzattı ve "Hoşçakal yavrum, kanserli bir kente gidiyorum dedi, iyi bak kendine.."

Oysa, "çocukluğuma dönelim anne" diye bağırdım uzaklaşan trenin arkasından. "Üstümü ört. Bu yaşadıklarımın hepsine rüya de"

Duymadı. Koca seneler boyunca tek görüşümde buydu.

Uykudan, koridorları inleten bir ses yüzünden hıçkırarak uyandım. Bir hastayı tekerlekli sedyeye bağlamışlardı ve hasta canhıraş "Gitmicem, karantinaya gitmicem" diye bağırıyordu. Adem'de uyanmıştı."Karantina ne" dedim.

"Boşver," dedi. "Bilmek istemezsin. Sen iyi misin" diye durumumu öğrenmek istedi. "İyiyim" dedim. "Burada insan ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiyim.."

1.bölümün Sonu

ÖDÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder