1.Bölüm:
Doktor, kızgın
bir yüz ifadesi ve sert bir ses tonuyla; bana dönerek "Haplarını içmiyor
musun sen şimdi, burada kurallar var bak baştan anlaşalım, iyi olmak
için burdasın ve sen böyle yaparsan, iyi olamayacaksın" dedi.
Ah! Haplar...
İnsanın bütün bedenini uyuşturan, acımsı tadıyla mide bulandırıcı,
kendinizi felçli gibi hissettiğiniz, uykular ve kusmalar arası gidip
gelmenizi sağlayan küçük renkli şeyler...
"Hastalar odaya yerleştirildi ve sayım için hazırlar" dedi hemşire,
nöbetçi doktora. Yat saati 23:00'di. Koridorun sağında ve solunda küçük
otel odaları şeklinde düzenlenmiş odalarda, ikişerli kalıyorduk.
Sayım bitti ve ışıklar söndürüldü. Odadan lavaboya gitmek dışında başka
bir alana çıkış yasaktı, zaten kitliydi sigara odası ve kafateryanın
kapıları. Yanımda yatan kişinin adı Adem'di. Adem sarışın, buğday tenli
hafif kirli sakallı benden iki üç yaş büyük Edirneli biriydi.
Uykunuz gelmesi için bir müddet beklersiniz ya, o karanlıkta belli
belirsiz tavana bakıyor ve aklıma güzel sayabileceğim günleri getirmeye
çalışıyordum. Adem:" Uyuyamadın mı" dedi. Karanlığın bölen, kısık ses
tonuyla. "Alışırsın, ilk zamanlar böyledir."
Nereli olduğumu,
ailemin ve bir sevdiğimin olup olmadığını da sordu. Belli belirsiz,
cevaplandırdım. Sonra "ya sen" dedim. Sanki birikmiş ve anlatmak
istiyormuş gibi bir bir dökülmeye başladı. Gecenin karanlığına, daha da
siyah çalarak.
Bana "çok sevdiğim bir kız vardı" dedi ve
anlatmaya başladı: "Evlendik, sonra sorunlar yaşamaya başladık. İşten
çıkarıldım bir süre sonra ve maddi sorunlar yüzünden bir sürü borcu
ödeyemez olduk. Borçlar ve işsizlik canıma tak etti. Bir akşam evde
epeyce içmiştim. Sonra yine kavga etmeye başladık. Bana, bir ton
borcumuz var ve sen içiyorsun ha diyerek bağırmaya başladı. O an meyve
tabağının yanındaki bıçağı gördüm. Gözüm döndü. Kendimi kaybetmişim.
Kafam yerine geldiğinde, kanlar içinde yerdeydi karım. Heman ambulans
çağırdım. Hastaneye zor yetiştik. Son anda kurtarıldı. Ancak olaydan
sonra, beni terk etti ve boşanma davası açtı. Ailesi kesinlikle yüzünü
dahi göstermedi. Baba evine döndüm. Bir gece tavana ip bağladım ve
intiharı denedim. Ancak yere düşen sandalyenin gürültüsüyle, boğulurken
çıkan hırıltılarıma yetişti bizimkiler, kurtardılar ve son çare beni
buraya getrdiler işte böyle dedi. İki aydır burdayım. Ha, çıkınca
yeniden denemeyi düşünüyorum."
Demir parmaklıklarla çevrili
duvar manzaralı pencereye yakın yerde yatan Adem'in söyledikleriyle
içinde bulunduğum ortamın vehametini daha iyi algılamıştım.
Gece olunca, başka bir şehre bürünen İstanbul'daki her evde takriben
aylardan şubattı. Ancak Adem'le paylaştığım odanın, takvimi epeyce
ıskaladığını hissettim.
Sesi kesildi. Hafif hafif horlamaya
başladı. Kendimle kalmıştım. Uyur uyanık. Gözlerimi kapadığımda annemi
gördüm. Kimsenin olmadığı istasyonunda, tek başına tren bekliyordu.
Gülümsedim. Çoktandır rüyalarıma gelmiyorsun dedim. Sarılmak için adım
attım ancak tren geldi ve bana bakmadan trene bindi. Yavaş yavaş hareket
eden koca demir yığınının penceresinden kafasını uzattı ve "Hoşçakal
yavrum, kanserli bir kente gidiyorum dedi, iyi bak kendine.."
Oysa, "çocukluğuma dönelim anne" diye bağırdım uzaklaşan trenin arkasından. "Üstümü ört. Bu yaşadıklarımın hepsine rüya de"
Duymadı. Koca seneler boyunca tek görüşümde buydu.
Uykudan, koridorları inleten bir ses yüzünden hıçkırarak uyandım. Bir
hastayı tekerlekli sedyeye bağlamışlardı ve hasta canhıraş "Gitmicem,
karantinaya gitmicem" diye bağırıyordu. Adem'de uyanmıştı."Karantina ne"
dedim.
"Boşver," dedi. "Bilmek istemezsin. Sen iyi misin" diye
durumumu öğrenmek istedi. "İyiyim" dedim. "Burada insan ne kadar iyi
olabilirse o kadar iyiyim.."
1.bölümün Sonu
ÖDÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder