22 Haziran 2013 Cumartesi

Martı

Ben amaçsızca kentin üzerinde uçan, acıkmış ve yorulmuş bir martıydım. Kanatlarımı kırmışlardı çok önceleri. Yeni toparlamıştım. Bir kaç "insan" sahip çıktı bereket, yaralarımı sardı. İtiraf edeyim ki; sürekli taşladılar beni, bir yerlere kondukça. Çok kovan, çok kötü gözlerle bakan oldu. Bir parça simidini bile paylaşmayan. Onlarca, tonlarca. Derken, bir sabah kondum pencerenin kenarına. O gün bugündür mutluluk; sabahları camını açtığında, o güzel yüzünü görmek oldu artık, bana...
ÖDÇ

Çok yollar aştım, çok uğraştım, çok dağıldım, çok içtim, çok ağladım. Hepsi, sana varabilmek içindi. Şimdi bulmuşken hem de seni, soğukta kapında bekleyen ben, o yavru kedi. İçeri giremiyorum. Dışarıda, donuyorum. Güneş yağsa üstüme, ben yağmurunda eriyorum...

ÖDÇ

Uzaya Yağan Yağmurlar

Bak sevgilim, biraz kendimden bahsetmek istemiyorum yine. Misal, eski bir pikapım var. Zeki Müren plakları, şarkıları dinliyorum akşamları şimdi olduğu gibi sonra rakımı peynire katıyor ve geceleri ağlayıp duruyorum. Ama ağlamak insani. Zayıflık değil. Ben mutluysam ağlarım yani haberin olsun. Bir de kaybettiklerim, kazancımdan çoksa. Ki çok fazla. Sulu göz hiç değilim. Kesseler ağlamam. Yani seni seviyorum. Seni özlüyorum. Çok güçlüyüm yani böyle de. Bir gün sen de gidebilirsin diye aklıma düştü bir şüphe şimdi. Olabilir hayat bu. Kimseyi zorla tutma hakkına sahip değilim. Kimseyi beni sevmesi için etkileme, zorlama hakkına sahip olmadığım gibi. Yani ben buyum. Tuhafım. Seni de özlüyorum. Kimse anlamasın beni diye uğraşıp durdum yıllarca. Böyle nefes alıyorum. Acılar yaşadım, kıyımlar, mezarlar gördüm. Kimse bilmez bir de bu sırrımı, gece yarıları annemin toprağına sarılıp uyudum. Yani lafın özü, yüzleri anımsayamıyorum gelip giden, gidip hiç gelmeyen. Yani ben önce hayatıma girip, bir süre sonra gidip sonra hiç gelmeyenleri gördüm hayatım boyunca. İtiraf edeyim, sen bana onur verici bir şey yapıyorsun şimdi, farkında olmadan, beni seviyorsun. Bu dünyanın sonu, bu yağmurların uzaya yağması, bu galaksinin felç olması, bu güneşin karlarda erimesi gibi bir şey. Bu sineklerin balinaları yemesi gibi hatta. Yani anlam, bu hayatı unutmak. Seni sevdim, seviyorum, sever miyim sonrası, bilmiyorum. Ama sen beni sevdikçe ben çoğalıyorum. Sen beni sevdikçe, cesedim ruha üfleniyor. Yeniden doğuyorum. Ha ne fallara, ne hayatın çok güzel olduğuna be de reenkarnasyona inanmam. Ama yeniden hayata gelmek dedikleri şey, sabahları kollarımın arasında uyanmandı bunu da unutma..

ÖDÇ

Siren Sesleri

İçimde ölmeyen cesetler var sevgilim, ayaklarımın altı epey cam kesiği. Kollarımı gördün; çentikler dolu. Yaşamda kaldığım her bir güne ait. Kalbimdeyse sağır edici siren sesleri, susmak bilmiyorlar üstelik. "Beni seviyorsan yeni bir acı bırakmazsın avuçlarıma" diye mi söyledim bunları, bilmiyorum. Ama benim hala umudum var yarınlara dair, iyi olmak adına, bilmem anlatabiliyor muyum?
ÖDÇ

UÇURUM KIYISI ÇİÇEĞİ

Şehrinden gidiyorum sevgili şimdi. Az evvel sana sarılışım, kokunu içime çekişimdi, hafızama kaydedişim; gözlerindeki sessiz feryatları bir nebze olsa da, dindirmenin gururuydu. Hareket edense; otobüsün, uçağın yola çıkış biçimi değil, kalbimin sancımaya başlamasıydı aslında. Kilometreler hızla kayıp giderken avuçlarımdan, bir ağıt say bunu, bir özlem. Hala mektup yazan eski kafalı bir adamım işte.



Tecrübe ettim! Yollar bitmek bilmiyormuş sana gelirken. Ne tesadüf ki, dönüş seferleri hep yağmurlu. Evet, yollar uzuyor. Hayat hala acımasız. Kalabalıklar hep yabancı. Bir yan koltukta oturan kadının veya adamın hikayesi bile ağır gelir şimdi. İyisi mi, kulaklığımı takıp, pencere kenarı sensizliğime dönmek. Hızla kayıp giden tüm vicdansızlığıyla zaman. Fısıldıyor sessizlik, hatıralarımıza bana. Bir gerçekten, hayale dönüşen sevgili. Ah, yanındayken bile seni özlediğimi bil. Bilmen senin için ne ifade eder, bilmiyorum. Canım sıkılıyor. Terk ettiğim şehrinin yalnızlığına büründükçe; göz yaşartıcı oluyor hatıralar birden bire.



Saat ilerledi. Hızla uzaklaşıyorum kahretsin, yanından.

Ama üzülme. Sadece fiziken. Aklıma geldi şuan. Bunu da not almalıyım hemen;

"Bir kadın sevdim. Bakışlarında, şehrin bütün yalnızlıklarını taşıyan. Gamzelerinde, yılların bütün sessiz feryatlarını saklayan. Tanrı'nın yeryüzündeki bütün yağmurları gözlerinin kıyıcığına bıraktığı bir kadın.."



Tam da bu işte. Böyle bir şeydi. Tarifi imkansız rüyanın; iç acılarının toplamı. Ben koynuma başını yaslayıp uyuduğun yerde kaldım ama. Oradan çıkar enkazım artık.



Kıyıcı, sancılı, ağrılı bir hislenme sendromu bu. Sana kavuşmak için geldiğim uzun ince yolları, yalnızlığıma dönmek için geri dönüşüm.



Herkes ve her şey bir yere yetişme, anlam bulma peşindeyken, ben uzaklaştıkça senden başka bir yere ait olmadığımı, anlamımı ışık hızıyla yitirdiğimi fark ediyorum.



Sonra o pazar günü aklımın kuytusuna geliveriyor.



Seninle, seneleri bir ömür diye harcayanlara inat, bir güne koca bir hayat sığdırdığımız o pazar. Bugün pazar ve seni çok özledim deyip bir hafta sonra çıkabilir miyim işin içinden, bir başkasının söylediği bu cümle dahi kapatmaz ki, uzaklığının sızısını...



Bak gece oldu. Hala yolcuyum. Kime, neye, nereye. Sana geldiğim günlerdi hani, mavi.

Ben böyle eksiliyorum ha bire, bilesin. Yağmurda başladı. Off..



Renksiz hayaller yağıyor yer yüzüne. Her birinden başka bir mana. Anlamsızlığı, yalnızlığı terk etmiştim oysa. Yaşanmış her ne varsa adını aşk sandığım "üvey", üst başını o sanrıları gömmekten çamurlamış adamdım ben sadece. Hem saatler neden içime içime gidiyor?



Acıdır, hikayemin adı sevgili. Sana geldiğimde, parmak uçlarımla uçurum kıyısına tutunuşum bundandı. Ama sen, o kıyıda açan çiçek. Ve hayatında bir şey olmak için, bütün yarınlarımı aşağı bırakmam o yüksek noktadan. Bu yüzdendi.



Tanrı'yı es geçmek olmaz.



Ah, Tanrım. Boylu poslu bir adam olabilirim kabul. Fakat sen, bu küçük yüreğime, onca sızıyı, onca hayal kırıklığını yaşatırken ve geçmişten bu yana öyle derin acılar üflemişken ruhuma ben senin adaletinden bahsediyorum ya hala. Adil bir şey mi işte, merak ediyorum?



Ama ben. Ben. Şehrinin omuza çukuruna emanet ediyorum seni sevgili. Bir dudak payı anılar yumağı bırakarak..Hayır, hayır düşlerin bir anahtarı olmalı bundan sonra. Düşlerimizi kilitlemenin bir yolu. Yoksa, sabahın yedisinde kollarımın arasında uyandığın "günaydın sevgilim"li düşümüzü bir serap sanabilirim. "Bu bir rüyaysa, beni sol yanında sakla, gecelerinin kuytusunda" diye.. Ama görmek istiyorum yarın da seni yanımda. Peki, nasıl olacak? Bak kaç saat uzaklaştım yanından.



Belki bir gün, belki de bir kaç asır...



Sevgili, düşlerimize sarıldığında anımsa şimdi beni, olur mu? Ben öyle aklımı yitirmiyorum mesela. Şarkılara uzan bir de, sende ricam. Hiç bir ayrılık notası sana olan özlemimi anlatamayacak nasılsa. Dindirebilir mi, muamma!



Uyurken seni izlemek denilen bir şey var bunu söylemeden de edemeyeceğim sevgili. Ki cennetten bir sufle rüya, giriş biletiydi adeta. Tanrı bazen beni bile şaşırtıyor.



Ne çok şey sığdırmışım değil mi bavuluma sevgili?



Ah, yol bitti. Kalabalık şehre geldim yine. Bu kent, artık cehennemin ta kendisidir. Sen yastığına dokunurken saçlarınla, ben günlerce bunu göremeyeceksem. Ateşin başkentidir bu sokaklar. Bense gözlerinde kaybolacağım güne kadar, cayır cayır. Hazırım. Ama olsun. Vuslat bitecekse bir gün nihayet...



Sonunda sana kavuşmak var sevgilim, yokluğun varsın olsun kıyamet.



ÖDÇ