22 Haziran 2013 Cumartesi

UÇURUM KIYISI ÇİÇEĞİ

Şehrinden gidiyorum sevgili şimdi. Az evvel sana sarılışım, kokunu içime çekişimdi, hafızama kaydedişim; gözlerindeki sessiz feryatları bir nebze olsa da, dindirmenin gururuydu. Hareket edense; otobüsün, uçağın yola çıkış biçimi değil, kalbimin sancımaya başlamasıydı aslında. Kilometreler hızla kayıp giderken avuçlarımdan, bir ağıt say bunu, bir özlem. Hala mektup yazan eski kafalı bir adamım işte.



Tecrübe ettim! Yollar bitmek bilmiyormuş sana gelirken. Ne tesadüf ki, dönüş seferleri hep yağmurlu. Evet, yollar uzuyor. Hayat hala acımasız. Kalabalıklar hep yabancı. Bir yan koltukta oturan kadının veya adamın hikayesi bile ağır gelir şimdi. İyisi mi, kulaklığımı takıp, pencere kenarı sensizliğime dönmek. Hızla kayıp giden tüm vicdansızlığıyla zaman. Fısıldıyor sessizlik, hatıralarımıza bana. Bir gerçekten, hayale dönüşen sevgili. Ah, yanındayken bile seni özlediğimi bil. Bilmen senin için ne ifade eder, bilmiyorum. Canım sıkılıyor. Terk ettiğim şehrinin yalnızlığına büründükçe; göz yaşartıcı oluyor hatıralar birden bire.



Saat ilerledi. Hızla uzaklaşıyorum kahretsin, yanından.

Ama üzülme. Sadece fiziken. Aklıma geldi şuan. Bunu da not almalıyım hemen;

"Bir kadın sevdim. Bakışlarında, şehrin bütün yalnızlıklarını taşıyan. Gamzelerinde, yılların bütün sessiz feryatlarını saklayan. Tanrı'nın yeryüzündeki bütün yağmurları gözlerinin kıyıcığına bıraktığı bir kadın.."



Tam da bu işte. Böyle bir şeydi. Tarifi imkansız rüyanın; iç acılarının toplamı. Ben koynuma başını yaslayıp uyuduğun yerde kaldım ama. Oradan çıkar enkazım artık.



Kıyıcı, sancılı, ağrılı bir hislenme sendromu bu. Sana kavuşmak için geldiğim uzun ince yolları, yalnızlığıma dönmek için geri dönüşüm.



Herkes ve her şey bir yere yetişme, anlam bulma peşindeyken, ben uzaklaştıkça senden başka bir yere ait olmadığımı, anlamımı ışık hızıyla yitirdiğimi fark ediyorum.



Sonra o pazar günü aklımın kuytusuna geliveriyor.



Seninle, seneleri bir ömür diye harcayanlara inat, bir güne koca bir hayat sığdırdığımız o pazar. Bugün pazar ve seni çok özledim deyip bir hafta sonra çıkabilir miyim işin içinden, bir başkasının söylediği bu cümle dahi kapatmaz ki, uzaklığının sızısını...



Bak gece oldu. Hala yolcuyum. Kime, neye, nereye. Sana geldiğim günlerdi hani, mavi.

Ben böyle eksiliyorum ha bire, bilesin. Yağmurda başladı. Off..



Renksiz hayaller yağıyor yer yüzüne. Her birinden başka bir mana. Anlamsızlığı, yalnızlığı terk etmiştim oysa. Yaşanmış her ne varsa adını aşk sandığım "üvey", üst başını o sanrıları gömmekten çamurlamış adamdım ben sadece. Hem saatler neden içime içime gidiyor?



Acıdır, hikayemin adı sevgili. Sana geldiğimde, parmak uçlarımla uçurum kıyısına tutunuşum bundandı. Ama sen, o kıyıda açan çiçek. Ve hayatında bir şey olmak için, bütün yarınlarımı aşağı bırakmam o yüksek noktadan. Bu yüzdendi.



Tanrı'yı es geçmek olmaz.



Ah, Tanrım. Boylu poslu bir adam olabilirim kabul. Fakat sen, bu küçük yüreğime, onca sızıyı, onca hayal kırıklığını yaşatırken ve geçmişten bu yana öyle derin acılar üflemişken ruhuma ben senin adaletinden bahsediyorum ya hala. Adil bir şey mi işte, merak ediyorum?



Ama ben. Ben. Şehrinin omuza çukuruna emanet ediyorum seni sevgili. Bir dudak payı anılar yumağı bırakarak..Hayır, hayır düşlerin bir anahtarı olmalı bundan sonra. Düşlerimizi kilitlemenin bir yolu. Yoksa, sabahın yedisinde kollarımın arasında uyandığın "günaydın sevgilim"li düşümüzü bir serap sanabilirim. "Bu bir rüyaysa, beni sol yanında sakla, gecelerinin kuytusunda" diye.. Ama görmek istiyorum yarın da seni yanımda. Peki, nasıl olacak? Bak kaç saat uzaklaştım yanından.



Belki bir gün, belki de bir kaç asır...



Sevgili, düşlerimize sarıldığında anımsa şimdi beni, olur mu? Ben öyle aklımı yitirmiyorum mesela. Şarkılara uzan bir de, sende ricam. Hiç bir ayrılık notası sana olan özlemimi anlatamayacak nasılsa. Dindirebilir mi, muamma!



Uyurken seni izlemek denilen bir şey var bunu söylemeden de edemeyeceğim sevgili. Ki cennetten bir sufle rüya, giriş biletiydi adeta. Tanrı bazen beni bile şaşırtıyor.



Ne çok şey sığdırmışım değil mi bavuluma sevgili?



Ah, yol bitti. Kalabalık şehre geldim yine. Bu kent, artık cehennemin ta kendisidir. Sen yastığına dokunurken saçlarınla, ben günlerce bunu göremeyeceksem. Ateşin başkentidir bu sokaklar. Bense gözlerinde kaybolacağım güne kadar, cayır cayır. Hazırım. Ama olsun. Vuslat bitecekse bir gün nihayet...



Sonunda sana kavuşmak var sevgilim, yokluğun varsın olsun kıyamet.



ÖDÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder