26 Mart 2013 Salı

Gözlerimin içine baktı ve ilk kez o gün,
"seni seviyorum" dedi. 

Nisanın biriydi...

ÖDÇ

18 Mart 2013 Pazartesi

"Beni terk ettiğinde sende yalnız kaldın aslında. Ne yazık!
  Kimse sevemeyecek seni, ben gibi bu hayatta. Ve artık kimin koynuna  girersen gir, 'sahibinden az kullanılmış ikinci el bir yalnızsın' sende bundan sonra."

 ÖDÇ"

Ah, benim küçük kıymığım!
Ne çıkıyorsun aklımdan, ne vazgeçiyorsun canımı yakmaktan.
Bir ince sızısın, gittiği yerden durmadan acıtan...

ÖDÇ






15 Mart 2013 Cuma











10 Mart 2013 Pazar

Kıyıya varamayan bütün aşklara. Geceler hep uzak sevgili aslında. Yokluğu adına kurulan masalarda. İlk kadehler, gidene kalksa da. Geceler hep uzun sevgili nasılsa. Çalan şarkıların bu yüzden söylenir hepsi,  kalanlara.

ÖDÇ

9 Mart 2013 Cumartesi

03.58


"Ben sana anlatamadım hiç içimdekileri. Yani ben sana yandığımda alev aldı hatıralar. Gecenin huzurunu bozan asıl sıkıntı, karanlıktı; Ben o yangından sağ çıkan karanlıktım işte, hepsi bu. Şimdi şimdi anlıyorum benim suçumdu. Yani sana bir çiçeğe nasıl bakılırsa öyle bakmak. Yani seni yeryüzünün en güzel meleği sanmak. Yani omzumda uyuduğunda o gecelerce nefes almadan uyumaya çalışmak. Sana dokunmaya hiç kıyamamak. Burnun değdiğinde yastıktan sekip dudaklarıma, gözlerin kapalıyken uykuda; öpmek, usulca. Benim suçumdu. Bir yalana, bir tükenişe inanmak da...

Ve bittiğini görememek de. Benim suçumdu. Yani sende bittiğimi görememek. Kör olmak doğrusu. Aşktan gözü kör olan bir adam tanıyorum şimdi. Kendimi.

İşte bunlardan hep; ben kendimi...
Alıştırdım yokluğuna. Sevdikçe hatırlamaya. Hatırladıkça sevmeye. Alıştım da. Unutmadıkça özlemeye. Susmalara sessizce, bütün organlarımı kıracak gecelerce. Boş tesellilerle avunmalara ümitsizce...

İşte bunlardan hep; ben seni...
Ben seni seviyorum da hala; bu dünyası, artık çaresizce."

ÖDÇ

8 Mart 2013 Cuma

"Bazı adamlar madam.
Bazı kadınlar, çok daha adam..."

....

 Erkek yapsa, elinin kiri
Kadın yapsa kalır, ömür boyu izi

Erkek evlenince değişir, sonuçta erkektir
Kadın değişse kötü yola düşmüş demektir

Erkek terk eder, bi şey olmaz
Kadın terk eder, namus meselesi

Erkek yardım etse, kılıbık
Kadın yapıyorsa, zaten kendi işi

Erkek yapsa namusunu temizledi
Kadın yapsa, sevgilisiyle planladı

Erkek yapsa, seven ne yapmaz
Kadın yapsa, kıskançlık krizi

Doğru ya
bu memlekette
kadın köledir nihayetinde
erkek olanı insandan...

Ama bilsede herkes
kimse demez gerçeği.

Bazı erkekler madam
Bazı kadınlar çok daha adam.

ÖDÇ


6 Mart 2013 Çarşamba

Yeryüzünün iyileştirici hiç bir yanı olmadığını; yaşadıkça daha da çok anladık, sevgilim.Bizi biraz ayrılık, biraz da dünya tuttu. Bir arada.

Ben; biraz daha dayanıklıydım sana göre, doğarken sarhoş doğmuştum.

Bunca acıyan hatıralar ve morfinli rüyalardan sağ çıkmamın nedeni buydu, sadece. Sen daha savunmasız, sen daha küçüktün. Sırf, seni hayatta tutmak için çok sevmiştim. Çok sevmek, kutsal sayılan dinlerin 'birinci şartı'ydı. Cennete, belki bu sayede giderim sanmıştım. Cennetine. Düştüğüm cehennemin tam ortasından. Yanılmışım. Sen şimdi daha savunmasız, ben.. ben...

Uçurumun sonu!

ÖDÇ

5 Mart 2013 Salı

"Bir düş, avuçiçlerindeki rüyada saklı. Çiçek. Uçurum kenarı. Ve yasemin kokulu bütün sözcüklerin, uğramadığı istasyon yalnızlığına bir ah! Şarkıların fısıltısı. Mümkün olmayan ne varsa, şimdi bir sus. İmlasında gizli, gözlerinin söylediği. Ve aşk. Aşk kente uğramayan yabancı. El. Minik elleri ve hatta. Kader. Dün süresizce. Yarın, belki. Şimdi. Alacakaranlık. Dudak sızısı."


ÖDÇ

1 Mart 2013 Cuma

"Müslüm Gürses'e dair bir hatıram"

Müslüm Gürses'e dair, haber kaynakları ve sosyal platformlarda önce 'vefat etti' sonra da 'durumu kritik, ağır'; 'yoğun bakım ünitesinde makineye bağlı yaşatılıyor' diye haberleri görünce çok eskilere gittim birden, çocukluk yıllarıma...

İki ayrı ve tek katlı evin aynı bahçeye çıktığı bir yerde geçti benim çocukluğum. Hafızam kuvvetlidir. Okul öncesi hayal meyal olsa da o çamurdan üst başımızın battığı, misket, gazoz kapakları ve futbol oynadığımız sokağın tadını yeniden anımsadım. Topun peşinde koşarken dönemin meşhur yetenekli futbolcu isimlerini takardık biz kendimize, genelde ben Prekazi olurdum, o yıllardaki en iyi çocukluk arkadaşım ise Tanju Çolak. Arka sokağın çocuklarıyla maç alır gün boyu top peşinde koşardık: Kan ter içinde kalana dek, yorulmak bilmezdik dahası camları kırardık sokağın evlerinden herhangi birinin. Onlar da annenize şikayet edeceğim sizi diye çıkışırlar, topumuzu keserlerdi. Ama vazgeçmezdik oynamaktan...

O yıllar, benim kahramanlarım vardı. SuperMan, Tenten, RedKit, Robinson Crusoe ve şimdilerde Karadayı'yı izleyenlerin bileceği; dizinin Mahir Kara'sının olduğu gibi semtin en fiyakalı ağır abisi Amcam. Babam koymuş adını. Ayhan Işık'mış babamın gençliğinin kahramanı da. İlkokula gittiğim dönemlerdi. Okuldan eve geldiğimde en büyük zevkim, aynı bahçedeki diğer evin yani, dedemlerle amcamın kaldığı tek katlı evin terasında güvercin uçurmaktı. Amcam el sanatlarında meziyetli birisiydi. Güvercinler için özel bir kümes yapmıştı. Beyaz, paçalı başta olmak üzre değişik değişik isimler verdiğimiz güvercinleri dışarı salar, uçmalarını, takla atmalarını ve tekrar yuvalarına dönmelerini keyifle izlerdik.

O yıllar, amcam evde olduğunda; teybin sesini açarak müzik dinlerdi. Ve ağır, ağdalı, acılı şarkılar pencereden bahçeyi ve sokağımızı kaplardı. Cüzdanında resimlerini ve çıkartmalarını taşıdığı o şarkıların sahibi Müslüm Gürses'ti. Gürses, "Kaç kadeh kırıldığını soruyor, yıkılsın minareler açılsın meyhaneleri söylüyor, adını sen koy diyor, esrarlı gözleri anıyor ve amcamın o tarihlerdeki aşk acılarını sarmaya yardımcı oluyordu.

İlk o zaman tanıştığım, o acılı, insanın içini sızlatan ve amcamın damar saatlerine eşlik eden Gürses'i hayatımın kötü giden, acı çektiğim dönemlerinde dinleyip şarkılarını bende yaralarıma pansuman niyetine sarmaya çalışmıştım..

Anımsadığım bu çoculuk hatırasından sonra bugün Müslüm Gürses yoğun bakım ünitesinde makineye bağlı ve durumu kritik ağırlaşıyor denince bir başka hüzünlü ana geçiş yaptı hafsalam. Bir kaç yıl önce; annem sağlığını birden bire kaybedince hastaneler, ameliyat ve sonrası vefatına kadar olan bir süreci yaşadık. Son günü, Özel Medic'ana' hastanesinde geçti. Oraya kaldırıldığında, umutlarımız vardı. Hatta bir gün öncesi ailece ziyarete gittik. Hepimizi almadılar ama doktorlar, yoğun bakım ünitesinde, makineye bağlı yaşam desteği sağlıyoruz durumu iyiye gidiyor açıklaması yapmışlardı. Bir gün sonra evde duramadım ve hastanede olmam gerektiğini düşünüp tek başıma hastaneye gittiğimin gecesinde kaybettik annemi. Yaşam destek ünitesinin yalnızca bir gün yaşatabilmesi aklıma geldikçe; orada doktorların nasıl yardımcı olup olmadığını kendileri ve Tanrı biliyor artık.

İyi ya da kötü yaşamın içinde olan bir gerçek, ölüm. Hiç ölmeyecekmiş sanıyoruz. Gençlik yıllarının sonsuz, bitmek bilmeyen enerjisi de bir gün tükeniyor. Yakınlarımızın başına gelince daha acıyor canımız, hepsi bu. Önemli olan aslında yaşam denen kısacık ömürde neler yaptığı, geriye neler bıraktığı değil mi insanın, sadece.

Bize, hayatın meşgul tonu hiç bitmez gibi görünüyorsa da belki de; bugün cuma vaazında hocanın dediği gibi...

"Bizler dünya işleriyle meşgul olurken; unutuyoruz hayatın gerçeklerinden birini, ölmeyi. Unutmayalım ki, şuan ebedi uykusunda olanlar yani bizden evvel yaşayanlar da; dünya işleriyle meşgul olmuşlar ve hiç ölmeyeceklerini sanmışlardı."

ÖDÇ