8 Mayıs 2016 Pazar

Benim Annem, Bir Melekti Yavrum..



Beni kolay doğurmamışsın benim güzel annem, hep öyle derdin, hem ebe filan gelmiş ters dönmüşüm bu yalan dünyaya gelmemek için epey zorlamışım seni, hastane filan hak getire, ne sıkıntı çekmişsin, anlattığında tuhaf olurdum, olur kızarır bozarırdım, üzülürdüm hatta neden sana böyle acılar çektirdim diye....

Sonrasında sütten kesilmen uzun sürdü derdin. Konusu açıldığında, daha dünyaya gelmeden sana ne zorluklar çektirdiğimi düşünürdüm. Boynu bükük ve mahçup bir sızı orası.

Beş yaşındaydım. İstanbul'da tarihin en yoğun kar yağışı yaşanmıştı. Çocuktum sonuçta, yaşıtlarım sokaktaydı. Ben de çıkmak istiyordum. Ama "yavrum üşürsün, olmaz bugün" demiştin.

Pencereden arkadaşlarımı izlemiş, dışarı çıkamamış sana küsmüştüm. Ama o gün canını dişine taktın bana kalın mavi renkli hemde önünde kardan adam figürü olan bir kazak ve eldiven diktin. O gün dışarı salmadığın için küs olan ben, ertesi gün doyasıya kartopu savaşı yapmıştım arkadaşlarımla. Hem sıcacık kazağım ve eldivenlerim vardı. Çok mutlu etmiştin beni...

Okula başlayacaktım. Artık yedi yaşındaydım. Ama korkuyor ve çekiniyordum insanların arasına karışmaktan! Ortama adapte olamayacağımı anladın. Annelik içgüdüsü! Öğretmenimden izin alarak benimle birlikte aynı sırada oturdun. Günlerce. Sonra alıştım. Karıştım hayata..

Kimliğimi yenilediğimiz günü anımsıyor musun? Lise yıllarıydı,hani düğüne gider gibi briyantin sürmüş, süslenip püslenmiş yeni aldığın gömleğimi giymiştim..

Zaten sakalım da çıkıyordu, mahalledeki stüdyo tuğba tanıdıktı üç beş kuruş indirim yapar ümidiyle oraya gitmiştik.Geçenlerde kimliğimi yenilemeye gittiğimde anımsadım, çekindiğim resme baktım hafif seyrelmiş saçlar, kesilmekten bıkmış sakalım ve birkaç beyaz saç. Milyonlarca yıl geçmiş gibiydi. Nüfus suretime göz atarken bir şey dikkatimi çekti..Anne adı karşısında sen vardın.

Lise dönemimde bir de sokağımızın en güzel kızına sevdalanmıştım. Bilirdin benim, içe dönük sıkılgan ve kırılgan hallerimi. O kızı çok sevmiştim. Ona karşı beslendiğim ve büyüttüğüm her ne varsa biliyordun ve görevinin yaşayacağım hayal kırıklığıma karşı beni dik tutmak olduğunu da. Kırıldım kalbimden, tam orta yerimden, beni hayata yine sen döndürdün.

Askere gittim. Ki beni tanıyordun. Hayata karşı inanılmaz yaralı biriydim, zor bir çocuktum. Beni her hafta ziyarete geldin. Memleketin doğusu, batısı fark etmedi. Senle birlikte askerlik yaptım nerdeyse. Komutanımla tartıştığını anımsıyorum. Bir gün komutanım sudan sebepten bana bir fiske vurmuştu da telefonda hesap sormuştun. "Ne oldu, yavrum çabuk söyle, yıkarım başlarına askeriyeyi" diyerek. Ben hala dünkü toy çocuk "Annem, komutan bir kaç fiske vurdu sadece mühim bir şey yok" demiştim. Sabahına damladın. Komutana fırça attın! Sayende evci iznine çıkarıldım. Sayende sana özlemimi giderdim, bir nebze..

Askerden döndüm, tek hayalindi evlenip yuva kurmam. "Torunumu alayım kucağıma başka ne isterim ki, mutluluğunuzdan başka" derdin. Bir kız arkadaşım olmuştu, ilişkimiz çok güzeldi, iş ciddiye bindi sonra seni, sonra her şeyi hiçe sayarak aşka kapıldığımı gördün. Frenlemek istedin, zira bir şeyler yanlış gidiyordu. "Seviyorum, karışma anne" dedim. "Sen ne anlarsın ki?" Mağrur olmak büyük yalan. Terk edildim. Sonunda sen haklı çıktın. Ben yanıldım. Ama onca hatama rağmen "Olsun yavrum; hayatı böyle öğreneceksin işte" dedin. Yaralarımı sardın.

O günlerin ertesinde Boğaz'a gitmiş, gezmiş yemek yemiştik. Bu bile seni çok mutlu etmişti. Bir daha seni oralara götürmedim. Götüremedim. Sonra hastalığımda baş ucumdan ayrılmadın Aşktan yana hayal kırıklıklarımda omzun hazırdı daima. Bana çok iyi baktın. Ama ben...

Babam iflas etmişti. Çorba, soğan ekmekle uzun bir müddet geçinmeye çalıştığımızda, ailemizi ayakta tuttun. Sanki saraylara layık sofralarmış gibi sundun bizlere yemekleri, hiç fark etmedik. Sıkıntılarımızı. İçip unutmaya çalıştığım dönemlerdi yaralarımı. Kötü bir yoldaydım ama sen bana yine kıyamadın. Herkesten gizli, cebinde yirmi lira varsa. Onunu bana verirdin. Kalanıyla pazara giderdin.

Yirmi beşimdeydim. Işıltılı gecelere kaptırmıştım kendimi. Yüzünü görmüyordum bile günlerce. Eve uğradığımda, "Özledim seni yavrum, nerede kaldın gözüm yollardaydı" derdin. "Offf sıkma beni, tamam anne anladım, unut beni, artık böyle" derdim. "Büyüdüm ben artık. Alış" bir de. Oysa hiç büyüyemedim.

Alışırmış gibi yaptın.

Ailemiz ne sıkıntı çektiyse ya da nasıl güzel günler geçirebildiyse onda dokuz buçuğu sayendeydi. Namazında, duandaydın. Evimiz mevlütlerden geçilmezdi. İzdiham olurdu her düzenlediğin merasim. Sorduğumda," Oğlum bir gün biz de geçip gideceğiz dünyadan, sakın dualarını o zaman eksik etme olur mu?" derdin.

Anneni erken yaşta kaybettiğin için, "özellikle ve özellikle" Kibariye'nin söylediği "Eller kadir kıymet bilmiyor, anne senin kadar kimse sevmiyor anne" şarkısında için için ağlardın öyle çok ağlardın ki o şarkıyı duyduğumuz yerde kapatırdık. Kasetini bile saklamıştım açıp dinleyip üzülmeyesin diye. Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordu o anlar. Anımsıyorum. Hep bir torun sevmek istedin. Ama olmadı anne...

Sonra bir gün, ansızın fenalaştın, doktorlara gidildi, kanser dediler. Sonra ameliyat dediler. Ameliyat oldun. İyileşecek dedi, doktorlar, iyileşemedin. Mazide kalan o günleri anımsıyorum da şimdi..

Bir akşam salonda televizyon izliyordum. Herkes uyumuştu. Paaat diye bir ses geldi odandan. Koşarak içeri girdim. yatağından düşmüştün. Çok kilo vermiştin günler boyunca. "Artık hiç bir yerim tutmuyor yavrum, özür dilerim" demiştin. "Anacığım asıl beni affet, ben özür dilerim bir şey yapamıyorum" diye demiştim...
Zira doktorlar bütün müdahaleleri yapmıştı ve eve göndermişlerdi. Bir gün fenalaştın. O gün ambulans geldiğinde, bakışlarını unutamam. Son kez baktın hayatının geçtiği, bizi büyüttüğün evimize sanki...

Sonra hastaneye kaldırdık. "Görebilir miyim" demiştim doktora. Ve "Nasıl olacak?" "İyi olacak" demişti doktor. Ama o gece eve gitmemizi söyledi. Ben kaldım. Gece dörttü. Yağmur yağıyordu. Hastane koridorlarında volta atıyordum. Dışarı çıktım sigara içmeye. Derken telefona bakan çocuk, beni çağırdı resepsiyondan. "Doktor acil seni istiyor" dedi. Koştum dört kat. "Üzgünüm, kaybettik annenizi" dedi doktor hanım. Ne kolay söyledi. O gün dünya başıma, bütün galaksiyle birlikte yıkıldı. Seni toprağa verirken son görevimizde ebedi istirahatgahına, o çukura indim. Tek düşüncem, "nasıl yatacaksın burada, üşür müsün" acaba idi. Sonra üstünü örttük topraklarla. "Nefes alamaz ki annem dedim!"

İnsanlar benden gözlerini kaçırdılar.

Sonra çiçek oldun, bahar oldun, güneş oldun, toprak oldun.. Sonra ırmakların kıyısına gittin, bin bir türlü çiçeklerin açtığı yere, deniz kıyılarına. Cennetti değil mi gittiğin yer; hani masmavi her yanı, okyanuslar, gök kuşağı, çiçekler, ırmaklar, şelaleler, yemyeşil ovalar, mutlu insanların olduğu yer, değil mi?

Bugün hiç unutmadan seni anımsadım. Dallarında çiçekler açacak yine, güneş yüzüne vuracak, yağmurlar öpecek alnından. Gülümsediğini hissedeceğim ve o çok önceden bana dua et emi yavrum bana dediğini. Edeceğim yine anne. Daha önce de her gün her gece de ettim. Sonra seninle konuştum. Duydun mu? Beni duydun mu anacığım? Ben seni duymuyorum, duyamıyorum. Rüyalarımda bile görmüyorum. Şimdi hayal oldun sen, düş. Çok uzakta bir düş! Ne görüyorum ne ölüyorum...

Ama bil ki, seni çok özlüyorum. Vasiyetini yerine getirmeye çalışıyorum şimdi.. "Sen çok büyük işler başaracaksın oğlum inanıyorum sana!" deyişin sağır ediyor kulaklarımı..Bir kaç adım yol alsam da sensiz hep çamura saplanıyorum! Çok geç bunu söylemek belki. İyi ki annem oldun. Ah özür dilerim. Elini öpemedim. Hayatımda bayramlar haricinde pek öpememiştim zaten.

Affet. Ellerinin sıcağının, saçlarının kokusunun yerini tutar mı? Ah anacım! Üzdüm ise, ki çok üzdüm seni ne olur beni bağışla. Sen yaşarken, layıkıyla bu günü her gün gibi kutlayamadıysam bağışla. Mekanın cennet olsun diye yalvarıyorum Allah'a. Benim bir parça sevabım varsa anneme yaz diye. Hem Zeki Müren'in dediği gibi be anne; "Geceler sensiz çok soğuk ve karanlık!"

Ama buluşabilirsek, anlatacağım çok şey var, o zamana dek rahat uyu meleğim, güzel anneciğim canımdan daha çok sevdiğim..Geleceğe dair bir şey için yaşıyorum sadece. Yanına ilk geldiğimde yine fısıldayacağım..

Mümkün olabilirse; bir çocuğum olduğunda. O'nu başucuna getireceğim ve o dünya tatlısına o gün: "Benim annem, bir melekti yavrum diyeceğim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder