15 Aralık 2015 Salı

"Belki de kendimle konuşuyorum. Bu bir düş."

Hayatta bir tek babam var. Annemi kaybedeli 7 yıl oluyor neredeyse. Uzun zaman sonra baba oğul gibi vakit geçirdik, benim ilk kahramanımla geçen gün. Akşam kendi evime ve kendi yaşantıma döndüğümde bugünün ne kadar değerli olduğunu hissettim. Avuçlarımdan kum tanesi gibi kayan senelerde neredeymişim ki ben?

Kadınlar tanıdım. Kadınları terk ettim. Kadınlar beni uçurumdan aşağı ittiler. Kendimi yükseklerden aşağı bıraktım sonra.

İyi işlerde çalıştım. Güzel paralar kazandım. Bi güzel harcadım. Klas mekanlarda eğlendim izbe salaş yerlerde süründüm. Beş parasız ve aylar boyu işsiz kaldım sonra. Eve çok zaman uğramadan geçti kimi günler rahmetli annem “gece bir iki fark etmez hep camda seni beklerdim” derdi. Bazen evden odamdan dışarı adım atmadım. Kadehlerde dindirmeye çalıştım içimdeki huzursuzluğu. Yalnızlığıma çare aradım, kimsesizliğime. Tavanı seyretmekten bıktıktan bir müddet sonra anamın karnındaki gibi uyudum geceleri dizlerimi karnıma çekip yan tarafıma döndüm ve duvarlara fısıldadım. Duvarlarla konuştum. İçtim dağıttım kimi gece halıda uyudum sızıp sızıp. Kendime günlerce gelemedim. Kendime gelmeyi hiç istemedim bir vakit. Kayboldu ruhum.

Bir sürü kitap okudum. Şehirler gezdim. Sabah ilk uçakla kaçıp bu kalabalık şehirden bilmediğim uzak bir vilayetin sokaklarını arşınladım. Akşama son uçaktan ayırttım yerimi. Kimi zaman otobüs bileti kestirdim dönüşü olmayan yollara. Kendimi dinledim yolculuklar boyunca şarkılar işittim. Çok terk edildim, sürekli başarısızlıklar yaşadıkça kendimden sıkıldım.

Adını artık anımsamadığım kadınlarla seviştim. Tenlerinin kokusunu unuttuğumun üzerinden bin yıl geçti belki. Sonra yağmurlar yağdı hiç durmaksızın, ben de ıslak caddelerde yürüdüm kendimden uzakta. Koştum anlamsızca denize sıfır kıyı sahillerin uzantısında.

Güzel yalanlar söyledim. Doğruları söyledikçe bi bok olmadığını gördüm söylememek için, kendimle çok mücadele ettim ama. Cebimde beş kuruş yokken şehri boydan boya dolaştım. Parklarda uyudum. Bir kaç hadiseye karıştım. Burnum kırıldı. Kalbim kırıldı. Uzağı iyi görmeyen gözlerim ile silah elimde atış talimleri yaptım ordu içinde daha seçkin olanların arasına seçildim. Askerlikten nefret ettim. Benim nöbetimi devrettiğim çocuk nöbette intihar etti. Kendimden nefret ettim. Ağladım. Gözyaşlarımın tadına baktım sessiz ağlayıp kimse duymasın diye dudaklarımı ısırdıkça.

Bir kaç şehir hiç bitmeyen yolculuklar sığdırdım ömrümün bir kaç yılına. Yönetici oldum, garson oldum yerleri paspasladım. Gocunmadım. Dize kadar karda, kırk bir derece ateşle çıplak halde, boş arazide karlarda yattım. Üşüdüm ruhumla beraber.

Ama sabaha yaklaşırken en sevdiğim anlardı geceler. Çünkü en sessiz zamanıydı karanlığın o sayede duyabildim vicdanımın çığlıklarını, keşkelerimle pişmanlıklarımın çırpınışlarını. Keşke bazı günler hiç geçmeseydi bazı sabahlar da hiç olmasaydı diye hayıflandım o alacakarartılarda.

Ama geçti.

Demirden raylar gibiymiş meğer insan. Zaman da son hızla hareket eden bir tren. Üzerimizden geçen geçerken bizi ezen.

Şimdi saat gece. Yarın erken kalkmalı uykum yok. Belki saçmalıyor olabilirim lakin yüküm ağır. Belki de kendimle konuşuyorum. Bu bir düş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder