31 Aralık 2012 Pazartesi

Her yılbaşı, böyleyiz biz.

Bir yaş daha düşer gözümüzden, ömrümüzden. Alkolün dibine vurur, şarkılarda ağlarız. Sana, sağlığına filan kaldırırız, kadehlerimizi. Herkes eğlenirken bugün biz, biraz yarımız, bolca efkarlanır, saatleri gözden uzak geçirmeye bakarız…

Seni, özellikle yılın bu mevsimi ve bu tarihi hiç unutmayız.

Gittiğin gün yağar dışarıda. Masada çerezler, içki şişeleri, ıvır zıvır süslemeler, hediye kutuları, bir de çam ağacımız.

Her sene sonunda takvimde koparılacak yaprak kalmadığında daha çok örselenir, katmerlenir, daha çok kanarız. Ne olursa olsun, ömrümüzün sonuna dek!

Sen, bizim eksik yanımızsın…

Biz?
Hatırladın mı?
O yılbaşı gecesi terk ettiğin adam ve o günlerde daha beş yaşında olan küçük kızımız…

ÖDÇ

30 Kasım 2012 Cuma

19 Kasım 2012 Pazartesi

Nice Yıllara

Puslu uzak bir geçmişte tam da bugün ruhun üflenmiş ya bedenine. Tamda bugün ağlamaklı açmışsın ya minik gözlerini yer yüzüne. Artık hayat, sana dair ne varsa, belki iyi biraz kötü, şimdiye dek ya da bundan sonra istediğin hayal ettiğince.

Gülümseyen ruhun, göz bebeklerin, aradığın huzurun. Çok uzak kalmasın ömrünce. Sabahları uyanırken, gece yastığa başını koyarken. Sadece anlam olsun, bulduğun. Bu anlamsız olan bitenler içinde..

Bir sevi uğruna yan yanacaksan, küle dön, döneceksen. Ki bulmadan, ki yaşamadan gitmedim; de.

Sonra yastığa başını koyduğunda; kapadığında gözlerini, uykulara. Gökyüzünü izle, dalga seslerini duy, uçurumların sessizliğini, çiçeklerin kokusunu. Sen baharları getiriyorken, bir başka nefese. Mevsimler ibadet ediyordu, sen bilmesen de.

Belki, dün süresizce elindeydi, yarını da umacaksın...
Sorma sen neden , niçin?

Hayatının en güzel günleri olsun diye işte anla; öpsün akrep yelkovanı sen için. Daima.

Nice bensiz yazlara, kışlara. Ömrün çiçekle dolsun.

Nice yıllara..

ÖDÇ

19 Ağustos 2012 Pazar

17 Ağustos 2012 Cuma

30 Haziran 2012 Cumartesi

Bağışlayın Bugün Benim Doğum Günüm


Lanet ettiğim bir gün var!

Diğer 364 günü tenzih ederek, beni dokuz ay karnında taşıyıp; sancılı bir bebek dünyaya getiren
meleğimi de ayrı tutarak...

Bugün benim doğum günüm. Yani temmuzun biri...

Hep toto oynadığım, tanrının doğduğum gündeki rakamlara inat öleceğim günü de bu güne ayarladığına dair derin şüphelerimin olduğu gün. Yani bir temmuz.

Ama olsun, en güzel hediyeleri ben bu gün de aldım! Terk edildim. Aldatıldım. Kasıtlı olarak tarih sekmeden. Hep bugün. Yapa yalnız, sonsuz acılara hep bu gün yelken açtırdılar. En derin sancıları arifesinde çektirmeye başlayıp 12 den tam da bu gün vurdular.

En güzel hediyelerimi özellikle hep bugünde armağan ettiler..

Toprağına, atom bombası atılmış bir japon kadar dik durmaya çalıştım önceleri. Siyanürlü kolalar, adını hatırlayamadığım yaşam destek ünitesi belgeli şişeler...

Cenaze öncesi şampanyaların sarhoşluğuyla yazık ettim tarihin birine. Küfürler besteledim, depremde dilim tutuldu, sakat kaldım..

Bir bisikletin duvara çarptığı çocuk oldum, intiharlar geliştirdim, camları kırdım. Şiddetli nefessizlikten neşterler yedim. Makus yazgımın dönmesini bekleyerek; için için içtim, dağıldım, sustum, ağladım, sanrılar, halüsinasyonlar ektim. Kök verdiler.

Kimsem yoktu hiç yanımda. Özellikle temmuzun biri. Hep tek başımaydım. Doğduğum gibi. Öleceğim gün gibi. Bir yerde içerken, ağlarken, susarken, dalıp giderken, mutlu kalabalıkları izlerken buldum kendimi.

Yalnızdım. Peki onlar neredeydi?
Unutup gidenler, gitmek isteyenler...

Terk edilmişliğin dayanılmaz sızılarını hep bu gün çektim.

Çok yalnız, çok yanlış kimsesiz yaş günlerim oldu. Masada kaldığım, sızıp taksiyle eve yollandığım, yapa yalnız bir temmuzlarım.

İşte bugün otuzum..
Otuzbir çeken bir ay talihsizliğindeyim;

Nice mutsuz!

Sevdiklerinin yanında olamayan, kimsenin sevmediği, sevdiğini söyleyip terk ettiği,
herkesin unutup geçtiği, hayatımda olanın çekip gitmek için can attığı bir
hilkat garibesiyim. Yine.

Ama siz, biraz deri biraz ete bürünmüş toplumunsosyal kanaması diyebilirsiniz. Nasıl bir his mi? Tadından yenmez!

Bir doğum günü nasıl yaşanır, ne anlam ifade eder? Ki hepimizi gömülmek için gelmedik mi dünyaya. Doğacak büyüyecek ve ölmeyecek miyiz?

Tanrı senaryo dalında Oscar'ı haketmiş olabilir ama ben de kalbi en kırık adam dalında kazanmalıydım o ödülü, çoktan...

Hem temmuz yalnızlıklar, masmavi hüzünler, beraber çıkılamayan tatiller, terk edilmenin eli kulağında olduğu can yakan ilişkilerimin, kırık kalbimin daha da çok kırılmak için çaba gösterildiği ay.

Bir temmuz programım kaç senedir aynı!
Sabah erken kalkarım. Yaşasaydı diye adını andığım sevdiklerimle helalleşirim.

Sonra ilk kadehi çarparım yüzüme, sabahın ilk ışıklarıyla...
Yüzümü yıkarım, hayat misyonunu doldurmuş gibi olur yine...

size olur mu bilmem, bana özellikle bugün böyle olur...


Biliyorum ben zaten rahimden kurtarılması
imkansız bir kürtajdım. Hala kesilmemiş göbek bağıydım.

Bu hayata entegre olamadım fazla,
hatalarımdan mayınlarıma düşerken en fazla bir bacağım olmaz sanıyordum...

Hiç doğmamış çocuğuma, gidenlere, gömdüğüm güzel yüzlere,
gitmek için günleri sayanlara ve gidip de dönmeyen

’meleğime’

bir rahmet bile okuyamayacak kronik dudak sızıntısı oluverdim...

Kırık camlara basmaktan pastayı kesmeye sıra gelmedi!

Çocukluğuma dönmek istedim, resimlerdeki mutlu günlerime...

Keşke sizde olsaydınız!

Hadi üfle çekiyorum kıvamına gelemedim bir daha. Duydum ki unutmuşsun söndürdüm meyhanelerin; kesif, rakı masalarında.

Hatalarım oldu elbet, boyumu aşar. Onarılmaz hatalar. Yalanlar, yalanlar, yalanlar.
Sonuç hep terk edildim. Hep yalnızdım.

Mutsuzluğa uğurlandım, uçurumdan atıldım.
Uçurum kıyısıydım bugün kaydı ayağım. Düştüm bakmaya kıyamadığım gözlerden
sürekli...

Özür dilerim..
Biraz hislendim ne yapayım gözlerim doluydu!

Avuçlarımdan taşan hoşçakallar sızladı, kalbim kepenklerinden bir sufle kanadı!

Başınızı ağrıttım belki, bağışlarsınız artık....

Ne de olsa bugün; benim doğum günüm......

ÖDÇ

24 Haziran 2012 Pazar

Esel



Benim seni görebilmek için
yanıp tutuştuğum,
sesini bir dakika duyabilmek için
çırpındığım zamanlar vardı Esel...

21 Haziran 2012 Perşembe

2 Haziran 2012 Cumartesi

Herkes gider mi?

Herkes gider mi? -Evet gider çocuk...Herkes eninde sonunda gider. Yalnızca bekler, biraz daha kalmayı denerler ama giderler çocuk, sonuç kaçınılmazdır!

Neden aramanın anlamı yok aslında bir nedeni yok. Giderler o kadar. İçindeki şeytanı, bağımlıklarını, beş parasız olmanı, çirkin, göbekli, iradesiz, karaktersiz olduğunuzu söylerler kendinizi savunmanıza bile iz in vermeden giderler.

Kimi zavallı hallerini gördükten sonra vazgeçer, kimi artık seni sevmediğini fark ederek uzaklaşır.

Oysa iyi baksalar, o küçük saf çocuğu da görebilirlerdi, yaraları, tarifsiz acılarıyla beraber. Bazen hayat anlamını yitirir sevdiğinin gözlerinde, sana baktıklarında acırlar çocuk, seni dünyanın en aciz insanı gibi görürler.

O sevişmeler yalandır! Sevişmelerin bitiminde terli çarşaflar dururken daha basıp giderler. Elini tutmaya kıyamadığın, dokunmaya korktuğun var ya en çok da o gitmeyi ister çocuk! Çünkü elinde hiç bir şey olmayacağını bilir, soğuk kaba ellerini tutmaktan başka. O'nun için senden sonrası hayattır, renkli ve cezbedicidir. Hayat, onları hep çağırır çocuk!

O küçük ellerini bağışlamayacak kadar senden nefret eder ve kaçarak uzaklaşır. Çünkü sen kalansın ve artık bir yabancısındır. Sen yağışlı, bol alkollü, gözyaşlarını cebine saklayan, elleri durmadan ceplerinde ağlayan, sıradan lakin en arka sıralardan bir seçeneksindir.

O mu?
rüyandır

rüyalar da biter çocuk...

Yalnızlığa alışsan, uçurum kıyılarını hatırlamaya başlasan iyi olur. İzbe sokakların, kuytu kör barlarına saklansan; ya da hep istediğin, defalarca denediğin, bir türlü beceremediğin ölümü hatırlasan daha iyi çocuk...

Unutma hiç; Tanrı bizimle oyun oynuyor, sana...
çok eski bir sözünü hatırlatarak yaşatarak.

"Tanrı, O'nu yollar ve der ki...
Bak özene bezene bir kız yarattım hatta bir melek senin cezan? O'nu önce sevmek sonra kaybetmek!

De Cavu 02.06.2012 12:00 Şişli

1 Haziran 2012 Cuma

27 Nisan 2012 Cuma

Normal ?

Oysa bende sizin gibi olmak isterdim.
Sahi,tanımıyorum sizi!
Çok afedersiniz ama 'normal' olmak,
nasıl bir şeydi?

 De Cavu

20 Nisan 2012 Cuma

hatırla

şimdi hatırlamıyorsun.
biz öpüşürken mevsimler ibadet ederdi.
ellerini tuttuğumda üşürdü yağmurlar...

10 Nisan 2012 Salı

alkol tadı

alkol tadı vardı yağmurda..
 tövbe etmek için,
yalnızca bir tanrı yetiyordu.


5 Nisan 2012 Perşembe

ağır hasar


ağır hasarlı,
buz tutan kalbimden
kinayesiz
kusuyorum şimdi…

dinle !

denk düşmedik değil mi hiç
aynı paralele
aynı evrene ,aynı adrese..

hüznümüzün adı,bu olmalıydı...

seninle,
aynı atlasın çocukları olamadık işte bu

belki aynı gökyüzüne
farklı şehirlerden baktık...

evet...

sen severken,
ben acı çekiyordum...
ben severken,
senin canın yanmış oluyordu...

yaralarımızın düzeyini
ve yüzeyini tutturamıyorduk...

sana dikiş atılıyordu,
sevmenin bedelini ödediğinde…

bense,
uzak bir kentte soyuyordum kabuklarını ,
yaralarımın....

kesiklerimiz baş belasıydı...

aynı insanları görüp,
aynı mesai saatlerini tüketiyorken…

ayrı evlerde evciliği deniyor,
mutluluğu oynamaya çalışan ruhumuz
bu gereksiz senaryoya bozuluyordu…

çaktırmadan ölüyorduk…

sen,
uzak odalarda uyurken başkasının kollarında...
ben yalnızlıktan eriyordum...

sen,
sessizliğe büründüğünde…
ben tenlerin şehvetini kutsuyordum...

denk düşemiyorduk bir türlü...

birden,
bir gün,
bir akşam
bir şey oldu!

senle ben…
biz…

her şey çok güzeldi…

bizli cümleler,
kız kulesi
taksim,
eğlenceler,
göl kıyısı,
dilberler sekisi
hiç bilmediğim sen kokan bir şehrin azizliği...

kazıdın kendini...
nefesini her resim ikimizdik...

birden,
bir gün,
bir akşam
o intihara meyilli kulaklarımın,
sağır olmasına sebep
o kelimeyi diline düşürdün…

ayrılık...

ben anlatsam şimdi,
masal olur…

insanlar çıktı ahkam kesti...

kendi hayatlarına bakmadan..
mutluluk için
ne savaşlar verdiklerini unutup...

yenildik,

birden...

elinde keskin bir jiletle,
doğradın mutluluğu…

ömür boyu süreceğine inandırdığın
o filmin henüz daha
ilk gösteriminde,

daha filme,
ara bile verilmemişken...

akıllara zarar tetiği çekip,
 ilk rulette ,
rusu devirdin...

hani olur ya,

birden namlunun
karşısına alır ve
basarsın parmağınla...
bir saniye sürer…

şimdi,
bu bir rüyaysa beni ne olur uyandırma,

dediğim
o dün aklıma geliyor,

ömür boyu seninim merak etme
ile başlayan.
geçmiş zaman olan,
anı haline gelen...

eski aşkın yani
cinayetin maktulu konuşuyor…

son bir dinle !

bu acı derin...
kesiği,
kendi ellerimle dikemiyorum
çok fazla kanıyor...

ya gel,
kanı durdur...
ya dik..

ya da bırak,
kan kaybından öleyim...

ÖDÇ

4 Nisan 2012 Çarşamba

ayin


uyuyorsun değilmi? ,

bebek gibi sustum..
tanrıya senin için dua ettim,kabus görmesin lütfen dedim..
yalvardım...
durdum sonra ,

döndüm ve '' sana '' taptım..

1 Nisan 2012 Pazar

Söyleyeceği günün hayali ile yaşamıştım
hiç söylememişti..

ilk kez o gün,
gözlerimin içine bakarak seni seviyorum dedi,
inanasım geldi.

nisanın biriydi.

11 Mart 2012 Pazar

kuyu dibi


   Kadınlar bana acırdı.Beni içlerine aldıklarında,tanrı edasıyla onlara acıdığım gibi.Çoğu zaman haklıydılar ve arkalarına bakmadan kaçtılar.Bu sebeple belki de,kimsesiz masallar yazıyorum artık.Uzak bir şehir,iç çamaşırlarını çıkarırken,orgazm olduğunda bütün nehirlerin boşaldığı,kıyıdaki bankların yalnızlığına benzeyen uzak şehirlere benzemek de bu yüzden..

Annem kanser oldu ve öldü.Çevremdeki herkes için kısa ve netti hastalığının adı:Ben!

Sahte coğrafyaların izleri omuzlarımda şimdi.Kaybolduğu zaman yakınlaşan,yakınlaştıkça kaybolan.anıların kanama ihtimaline karşı dikiş bilmemek ne yaralayıcı. Kendimi bildim bileli yalnızım.Hiç sokaktan arkadaşım olmadı.İşyerinde kimseye içimi dökemedim.Barda tanımadığım bir kaç yüz anımsar belki.belki yataklarına misafir olduğum soğuk bedenler.

 Bir zaman çalışmayı da denedim.Ay sonunu beklemeyi.Sabit bir gelirim olsun diye statükoya yenilmeyi göze aldım.Kendimi unutana dek çalıştım.Ve yavaş yavaş eridiğimi hissettiğimde bıraktım.Körelmiştim.
Ekmek alacak param yoktu bazı zamanlar.o vakitler hep sigaramın son dalına nazik davranırdım gecenin üçü dördü farketmez.Nefesim içki kokardı.Peri masallarına inanırdım.Büyülere,cadılara.Sabaha çıkamayacağıma.ve pazarlara. Yalnızlığa kucak açışımın,hayal kırıklığı oluşumun doğuşunu kutluyordum her doğum günümde.Uçak kazası geçirmiş ama ölmemiş gibi hissetmek nedir bilir misiniz? Ayrılık mektuplarını dinimin kutsal kitapları sayıyordum.Acilen boşalmalıydım. boşanmalıydım.Sabaha beni yeni bir mezar manzarası uyandıracak olsa da.Başka bir tenin nüfusuna kayıt olmalıydım.Piç oluşumu kutlamalıydım. uçak kazasında kaybolmuşcasına arıyorum o hissi.sefaletimi varoluşuma borçlu kılmasına kızmıyorum eskisi gibi tanrının.Normal olmak nasıl bir şeydi,bilmiyorum.Yani hiç bilmiyorum.Kesinlikle eminim.Ne cennette,ne cehennemdeyim.tam ortada,arafta hiçlikle yokluk arası bir yerdeyim.kesin. Bu kafayı seviyorum.Beni dünya denilen saçmalıktan soyutluyor.Kalabalıklar favorim.aralarına alıyorlar beni ve hiç çıkmak istemiyorum.içlerinde kalmak! soğuk yataklardaki,o soğuk kadınlar gibi.kimsesizliğini unutturan her şeye aşık adam! Hangi yüze baksam kaçırıyor bakışlarını ama.çok belli oluyor farkındayım,gözlerimde yaralı öyküler taşıdığım… 
Dönüşü olmayan denize,kulaç atıyorum sürekli.Üstelik yüzmede bilmiyorum.üstelik kangrenim. Dün akşam İstiklal caddesinde bir kitapçıda,hiçlikle yokluk arasını sordum.Aaa o kitap kalmadı dedi satıcı.Neden,hemen cevap verdiniz dedim.soruyorlar bazı kitaplar var aklımıza yer ediyor sürekli sordukları için dedi.. birileri var diye bir şeyler yazmıştım 99da.Birileri var uzak odalarda beni bir gün anlayacak.sanırım örtüşüyordu.on dört sene sonra. Şarkılar,uykular,rüyalar,gerçekler arasında gidip geliyorum. sert seks gibi.kör kuyuda gibi.ama biliyorum ki adresim her zaman dibi. uyanmamak üzere kaderimi sil baştan yazmaya karar verdim.riskler yok.adım başı ihanetler aforizması yok.kanatlanıp uçtuğum ayinler yok. hayat ne için yaşamaya değdi ki?

 hani o kumsalda öpüşmeleri anımsayan? başka bir şehirden atılan parfüm kokulu mektuplar nerde.yatağın sol tarafındaki günaydın öpücüğü.o eşsiz dans.yılbaşına o dudakları öperek girmek çabası,hani ömür boyu sürecek yalanları.masmavi göğe bakıp çimenlerin üzerinde şükretmeler tanrıya.birlikte çıkılan uzun yollar,yolculuklar.beraber kürek çekerek o nehirdeki kahvaltıya ulaşma çabası.tadından yenmeyen şarap akşamları. aşk? beraber yaşanan en güzel günün,anımsanan o en son gün olması mı? hani mutlu yuva.şimdi çakılana dek düşme hissini o hatıralarda mı elde ettik. radyo açık kaldı. o şarkı çalıyor işte. bulunduğun yerde on binlerde düş öteye sürükleyen o şarkı. susmak en öldürücü eylem. inandığın değerlerin aklında düzüştüğünü görmek de.

adım mı,hatırlamıyorum artık,merkezi yara birimi diye kulaktan kulağa fısıldıyorlar..

bu ilk susuşum.
n'olur,duy beni!

 ÖDÇ

7 Mart 2012 Çarşamba

fantezi dünyasının senaristi

  vurmanıza gerek yok yüzüme.o artık yok ! toplanamayacak kadar dağınık.nakil gerekli bedenimin param parça edilen bir çok yerine,yüzüm kadar.sebebini bilmediğim yağmurlar beni böyle masmavi güneşli havalarda bozguna uğratıp durdu.şimdi yenisini ekliyor zafer hanesine.

mesela korsan dvd satılan köşe başlarında yasal olsa uyuşturucu! içkiler, pazarlarda satılsa diye başlıyorum hayal etmeye.yan etkisi çok güçlü böyle bahar mevsimlerinden kopan takvim yapraklarının.onlar üzerinde yazılı dualar nedeniyle şanslı,çöpe atılmıyor,yakılmıyorlar.

ben yaktığım için,lanet peşimi bırakmadı.ayla,anımsa;evinde sıcak şarap içtiğimiz gün kusmuştum zaten dünyayı.fatihteydik.cami vardı köşe başı.minareye çıkıp anons etmek istedim.ben orospu çocuğuyum.dur dedin ,gir içime.

evli ve ne işe yaradığı belli olmayan kenar artığı kadınları semt pazarlarında görüyorum bu sıralar,kalabalığın içinde kaybolmak sanırım beni her ortamda,her coğrafyada her durakta mutlu ediyor.giyimi kuşamı hep aynılar.kapalı başörtülü,kendini bırakmış akşam keyfi gelirse,ya da görev icabı kocalarının altına yatacak,zavallı tipler. bazen bazıları ile göz göze geliyoruz.nasıl da dik bakıyorlar,yalvarıyorlar,makus talihlerinin içine sıkışıp kaldıklarının çığlıkları hala kulaklarımda.bu şeye benziyor.adam işe gider,karısı ve ufak kızı komşu ile istanbulun lağımlı denizine giderler.orada adamlar vardır.abazalardır.yakınlaşırlar.o ara tanışmalar olur.boynuz görünür ufukta.sıkılmışlık ve sıkışmışlık zordur,bilirim.

kenarda köşede bozdurulacak hiç bir şeyi kalmayan insan ruhunu satıyor bizim buralarda.öyle yalnızız ki,üflesek promili epey geçer yalnızlığımız.hastalığımın adı yaşam belirtisi yok.doktor öyle söylüyor.doktor da akşam eve gidip mastürbasyon yapan,önlüğü takınca kendini bir bok sanan bir ergen.nasıl düşürürüm hastalardan birini diye ayrı ev tutmuş kirada tek başına.

 izlemeyi seviyorum,hayatı.nasıl bir telaş.nasıl ego savaşı görseniz.ben duruyorum,hayat kayıp gidiyor içime.beni sürekli görmeye gelen,ilk öpücüğünü benimle tadan o dönem onbeş yaşındaki kız şimdi ingilterede.şimdi kaç yaşındadır bilmiyorum.

 kadınlar kaygan zemin.kalın bacakları ve koca popoları olanlar daha bir dert.saklamaya,korumaya içgüdülendikleri bacak aralarındakini hazine sanıyorlar.oysa iğreniyorum bazılarından.balina ağzı gibi olanlarından.erkek olmak zor.boşaldıktan sonra bir süre lazım.ama kadın olmak sanat.birkaçını birden durmadan içine alabiliyor.

 şarkılara gömülmek fikri,peydahlandı bir süredir.yani neye elimi atsam batırdım.beni meksikalı bir şarkıcının yöresel notalarına gömsünler.yani körfezden aşağı uçurum olsun. organ bağışından yanayım.kalbimi lağım çukuruna bağışlayacağım.aklını oynatanlardan ne istiyorsunuz azizim.magusa kıbrısın iç acısı.

pertevniyal ile liseler arası basketbol müsabakası yaptığımız dönem ki,kantini hiç unutamıyorum.seyfi abi.kült bir adamdı.mesela anılar ne tuhaf.o adam benim için orada kaldı. yaşıyor olabilir mi? öldüyse de siktir edin,bir karışık tost çay kadardı.

 fiziksel engelliyim,düşünemiyorum.beynimin bir lobu tecavüze uğradı.ömrüm güvercinlere takla attırarak geçti.bi ufak balığım vardı kavanozda sıkılmıştı.kedimin ağzına verdim.almanyaya tayinim çıktı.zerdüşt. 

diskolara bayılıyorum.ucube barlar hastasıyım.tuvaletlerine kusuyorum sürekli.aptal sarışınlara kıl oluyorum.cinayetimin ipuçlarıdır aptal sarışınlar.ya ben yarım saat içinde güzel denilecek bir hatunla tanışıp barda yiyiyişip,evine geçip,becerdim bir güzel.ne kadar basit bu dünyada ilişkiler ya.yalnızlık akıyor bacalardan.sobalarda kestane çıtlattığımız o zamanın anasını siktiler.

 internette haddi hesabı yok sürtüklerin.bin kadınla yattım.saydım amına koyım.şimdi diyecekler ki,bir yarası var.var evet var lan size ne.yaramın da yarası var.siz hiç bu akşam kesin beceriyorlardır,sevdiğimiz pozisyonu deniyor mudur diye düşündünüz mü,ben düşündüm. aklımı bıraktım masada zaten çıkarken.bahşiş olarak kredi kartımı verdim.merak etmeyin doluydu.

 zihnimin odalarında hastalıklı hastaneler var.açılmayan kapılar,pezevenk doktorlar,orospu hemşireler.doktor hemşire hep trencilik oynamıştır münferit.ha bilin.

iri memelerden bıktım.hastasıydım.ergendim.şimdi.istemiyorum.görselliği daha bir sever oldum yaşlandıkça.seks dünyanın en eski işidir.ademle havva dahil karışmıştır mevzuya.yalan sonra gelir.çürüdüm ya beynimi allak bullak ettiler. biriniz adam olun. dikişler aldırdığım o gün kimse yoktu yanımda,baktım çıkışta şöyle bir kalabalığa,topunuz amına koyım diye bağırdım,sen ne diyon lan diye biri geldi üzerime.adama patlattım bir tane.sonra karakol.hırçın,aksi,huysuz iltifatlar şak şak şak! haddinizi bilin.

 yaşlı adamları severim,hayal kırıklığı kokarlar buram buram.çokça ter.gerçektirler.çürümüşlerdir.ama belleklerinde,alzheimer yoksa bir kaç deneyim kalmıştır.genç ve güzel bir kız için en az yarım posta boşalmaya da niyetleri. biri demişti ki,sikersen sevilirsin,seversen sikilirsin.meyhane miydi hatırlamıyorum şimdi.doğru dayı dedim ben sevdikçe onlar beni sikti.e bir gün bunu diyen dayı öldü.sonra tesadüf işte bende gittim cenazeye.cenazede ağlayan yaşlı teyze.şanslıydı piç.ölürken ağlayanı vardı.bir de caka satıyor.

 fantezi dünyasının senaristiyim ben.öyle baş rolleri yazıp oynadım ki,adam kesmenin caiz olduğu iran kadar özgürdüm.iranda seks 149 riyaldi.10 euro filan.ha,kamyon sözleriyle meşhur olan,ergenlerin suratına attıran tiplerin üzerine işemeli.askerlik yapmamak için penisini kesen,hadım traşı olan manyaklara benziyorlar.acaba ne alıyorlar bu kafayı yaşamak için.

 ben,küçükken başucumda babamın bana masal okumasıyla büyüdüm.pamuk prensesi kirlettiler.yedi cüceler tabi ki.
 bak,ne kadar haklıyım dünya değil mi,sen bekaretini tanrının planlarında masaya bıraktın.ben aklımı.

ÖDÇ