9 Nisan 2011 Cumartesi

imlası bozuktur hep yazgının

büyümem gerekmiyor,bırakın çocuk kalayım.
Bu yalan dünyayı,bırakın oyun sanayım derdin..

Çocukluğunu özlerdin!
Onu
hangi lunaparkta bıraktın ki; hala arıyorsun..

Bilmiyordun.
 
Seni hiçlikle yokluk arasına
öyle bir koydu ki tanrı....
arasını dikemedi, hiç bir terzi....

Gidişi,
maya takvimine göre 2012..
evet,
ama hayat devam etmeliydi!

Buradan bakınca
bir hayalet kasabayı andırıyorsun.

Yollarında ayak izleri,
kaldırımlar yalancı şahidin.

Gökyüzü yaşlı..
Kıymeti yok tanrının nezdinde dualarının.
Kutsamıyor,
lanetliyor seni.

Hangi kitaptan ezberin oldu ki.
Kaç tevrat hatmettin,
kaç kez incildin?

Tanrının cehennemine sığınma taleb ederken,
mülteci olmak isterken,
ruhunun kirli nefesini,
ancak yanardağ ateşleri söndürebilir
sanıyordun!

Bir kelebeğin kanadı kadar kırık
kalbin belki...

alıp götürüyor son deminde geceler seni,
sabahın şehvetli yalnızlığına doğru...

her gece aynı şeyler oluyor;
haklısın..

insanlar işten eve yorgun dönerken,
bir şişe bordeaux iki yüz lira!
masaya servis ediliyor
kentin her hangi lüks bir restaurantında,
unutulan rokfor ekleniyor siparişin ucuna.
çöpü karıştıran adamlar için tanrı
yağmuru da ekliyor hesaba!

Bu böyleydi,
imlası hep bozuktur yazgının!

Göz yaşların kadar acıdı mı peki ruhun,
kırık şişeleri göğsüne batırdığında?

Oysa senin için;
prematüre bir aşkın salası idi
bütün olanlar..
avazın kesildi..
O günden beri kesik kesik kurdun cümleleri..

Zaten,söylenecek ne kalmıştı ki geriye;
anlayan olmayınca..

ayrılık mı? ...
sudan karaya vuran o ilk balinanın solungacındaki,
dehşetli yırtılmaya benziyordu..

ya da
suya ulaşmaya çalışan yeşil sırtlı,
nesli tükenen kaplumbağayı ateşe atmaya!

buzul çöllerinde bir karınca daha yaktın
farzetmeli ruhun..

camları kornealarına batmış
hüzün kentinin arsız sürgünüydün
çünkü..

elinde yalnızlığın;
değerini yitirmiş hisse senetleri kadar
dibe vurmuştu...

gururu musluk gibi kanamakta olan
bir vakaydın hep..

Dört duvar arası,
cinnet içmekle meşguldün bir zamanlar..
Dört duvar ve sen beş etmediniz
hiç!

Oysa fırtına seviyordun...
sana göre değildi durgun sular!

rüzgarı kiralık,
emanet bedeninde hissetmeyi sevdin;
acıtmalıydı soğuk azgın dalgalar.

yüksek bir tepedeki feneri aradın durdun.
oradan,
kalbine açılan tahribatın resmini çeksinler istiyordun..

bilincini asmıştın şakaklarından
portmantoya..
hayat isteklerinden dart oynuyordu..
tam 12ye seni koyup duruyordu...

Senin
lanetin buydu..
yetimlik laneti....

Ağzında yalan konuşurken daha çok severdin
Onu.;
en güzeli....

seni seviyorum
sevgilimdi..!

giysilerini çıkarırken,
seni çok özlüyorum,yanındayken bile..
diyen dudaklardan dökülen o sözleri
duymak seni mahvetti kesin!

-vizitemi ödediysen sorun yok sevgilim...

...

O günden sonra öldün sen,
öldü ruhun...

Kör jileti,
kimbilir..
sahte yüzüne kaç kez sırf
bu yüzden vurdun?

Şimdi söyle,
bir ihanetin güvertesinden daha kaç kez atlayacaksın,
kaç kez o lacivert yağmurlu güne dönüşecek acıların..

-Cevap ver ruhum..

Herkes bir şeyler diyor,
adın ana haber bültenlerinde öldü diye geçiyor..

Söyle ,
bir zamanlar sende sahiden mutlu muydun?
Bir zamanlar sende...

gerçekten yaşıyor muydun?


ÖDÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder