5 Ocak 2017 Perşembe

Benim Annem, Bir Melekti Yavrum..

Beni kolay doğurmamışsın, hep öyle derdin, hem ebe filan gelmiş ters dönmüşüm bu yaşam ağrısına gelmemek için epey zorlamışım seni, hastane filan hak getire, ne sıkıntı çekmişsin, anlattığında tuhaf olurdum, olur kızarır bozarırdım, üzülürdüm hatta neden sana böyle acılar çektirdim diye...

Sonrasında sütten kesilmen uzun sürdü derdin. Konusu açıldığında, daha dünyaya gelmeden sana ne zorluklar çektirdiğimi düşünürdüm. Boynu bükük ve mahçup bir sızı orası.

Beş yaşındaydım. İstanbul'da tarihin en yoğun kar yağışı yaşanmıştı. Çocuktum sonuçta, yaşıtlarım sokaktaydı. Ben de çıkmak istiyordum. Ama "yavrum üşürsün, olmaz bugün" demiştin.

Pencereden arkadaşlarımı izlemiş, dışarı çıkamamış sana küsmüştüm. Ama o gün canını dişine taktın bana kalın mavi renkli hemde önünde kardan adam figürü olan bir kazak ve eldiven diktin. O gün dışarı salmadığın için küs olan ben, ertesi gün doyasıya kartopu savaşı yapmıştım arkadaşlarımla. Hem sıcacık kazağım ve eldivenlerim vardı. Çok mutlu etmiştin beni...

Okula başlayacaktım. Artık yedi yaşındaydım. Ama korkuyor ve çekiniyordum insanların arasına karışmaktan! Ortama adapte olamayacağımı anladın. Annelik içgüdüsü! Öğretmenimden izin alarak benimle birlikte aynı sırada oturdun. Günlerce. Sonra alıştım. Karıştım hayata..

Kimliğimi yenilediğimiz günü anımsıyor musun? Lise yıllarıydı, hani düğüne gider gibi briyantin sürmüş, süslenip püslenmiş yeni aldığın gömleğimi giymiştim..

Zaten sakalım da çıkıyordu, mahalledeki stüdyo tuğba tanıdıktı üç beş kuruş indirim yapar ümidiyle oraya gitmiştik. Geçenlerde kimliğimi yenilemeye gittiğimde anımsadım, çekindiğim resme baktım hafif seyrelmiş saçlar, kesilmekten bıkmış sakalım ve birkaç beyaz saç. Milyonlarca yıl geçmiş gibiydi. Nüfus suretime göz atarken bir şey dikkatimi çekti..Anne adı karşısında sen vardın.

Askere gittim. Ki beni tanıyordun. Hayata karşı inanılmaz yaralı biriydim, zor bir çocuktum. Beni her hafta ziyarete geldin. Memleketin doğusu, batısı fark etmedi. Senle birlikte askerlik yaptım neredeyse. Komutanımla tartıştığını anımsıyorum. Bir gün komutanım sudan sebepten bana bir tokat vurmuştu da telefonda hesap sormuştun. "Ne oldu, yavrum çabuk söyle, yıkarım başlarına askeriyeyi" diyerek. Ben hala dünkü toy çocuk "Annem, komutan bir kaç fiske vurdu sadece mühim bir şey yok" demiştim. Sabahına damladın. Komutana fırça attın! Sayende evci iznine çıkarıldım. Sayende sana özlemimi giderdim, bir nebze..

Yirmi beşimdeydim. Gecelere kaptırmıştım kendimi. Yüzünü görmüyordum bile günlerce. Eve uğradığımda, "Özledim seni yavrum, nerede kaldın gözüm yollardaydı" derdin. "Bekleme beni anne" derdim. "Büyüdüm ben artık. Alış" bir de. Oysa hiç büyüyemedim.

Alışırmış gibi yaptın.

Ailemiz ne sıkıntı çektiyse ya da nasıl güzel günler geçirebildiyse onda dokuz buçuğu sayendeydi. Namazında, duandaydın. Evimiz mevlütlerden geçilmezdi. İzdiham olurdu her düzenlediğin merasim. Sorduğumda," Oğlum bir gün biz de geçip gideceğiz dünyadan, sakın dualarını o zaman eksik etme olur mu?" derdin.

Anneni erken yaşta kaybettiğin için, "özellikle ve özellikle" Kibariye'nin söylediği "Eller kadir kıymet bilmiyor, anne senin kadar kimse sevmiyor anne" şarkısında için için ağlardın öyle çok ağlardın ki o şarkıyı duyduğumuz yerde kapatırdık. Kasetini bile saklamıştım açıp dinleyip üzülmeyesin diye. Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordu o anlar. Anımsıyorum.

Sonra bir gün, ansızın fenalaştın, doktorlara gidildi, kanser dediler. Sonra ameliyat dediler. Ameliyat oldun. İyileşecek dedi, doktorlar, iyileşemedin.

"Görebilir miyim" demiştim doktora son gecende. "Nasıl olacak?" bir de "İyi olacak" demişti doktor. Ama o gece eve gitmemizi söyledi. Ben kaldım. Gece dörttü. Yağmur yağıyordu. Hastane koridorlarında volta atıyordum. Dışarı çıktım sigara içmeye. Derken telefona bakan çocuk, beni çağırdı resepsiyondan. "Doktor acil seni istiyor" dedi. Koştum dört kat. "Üzgünüm, kaybettik annenizi" dedi doktor hanım. Ne kolay söyledi. O gün dünya başıma yıkıldı. Bütün kemiklerim kırıldı. Seni toprağa verirken o çukura indiğim an. Tek düşüncem, "nasıl yatacaksın burada, üşür müsün" acaba idi. Sonra üstünü örttük topraklarla. "Nefes alamaz ki annem dedim!"

İnsanlar benden gözlerini kaçırdılar.

Sonra çiçek oldun, bahar oldun, güneş oldun, toprak oldun.. Sonra ırmakların kıyısına gittin, bin bir türlü çiçeklerin açtığı yere, deniz kıyılarına. Cennetti değil mi gittiğin yer? Hani masmavi her yanı, okyanuslar, gök kuşağı, çiçekler, ırmaklar, şelaleler, yemyeşil ovalar, mutlu insanların olduğu yer, değil mi?

Bugünü hiç unutmadım. Dallarında çiçekler açacak yine, güneş yüzüne vuracak, yağmurlar öpecek alnından. Gülümsediğini hissedeceğim ve o çok önceden bana dua et emi yavrum bana dediğini. Edeceğim.

Her gece seninle konuştum. Duydun mu? Beni duydun mu anacığım? Ben seni duymuyorum, duyamıyorum. Rüyalarımda bile görmüyorum. Şimdi hayal oldun sen, düş. Çok uzakta bir düş! Ne görüyorum ne ölüyorum...

Ama buluşabilirsek, anlatacağım çok şey var, o zamana dek rahat uyu meleğim, güzel anneciğim canımdan daha çok sevdiğim..

Mümkün olabilirse; bir çocuğum olduğunda. O'nu başucuna getireceğim ve o dünya tatlısına o gün: "Benim annem, bir melekti yavrum diyeceğim."