29 Şubat 2016 Pazartesi

Panoramik Acılar

Yeni anne olmuş kadınlar bebeklerinin üzerini örttüler. Yağmurda ıslanan camın buğusunu sildi minibüsteki genç, kulaklarında uçuşan melodi sesleri yanındaki yolcunun uykusunu getirmişti. Parmakları ritmik hareketlerle ellerindeki cihazların ekranına değip duruyordu insanların. Kediler herhangi bir apartmanın içine sığınıp yavrulamak arzusuyla volta atıyordu sokaklarda. Duraklar insan selinden görünmüyordu yollara saatlerin sesleri ve yağışlı düşlerin ışıkları yansıyordu. Geç kalmışlığın pişmanlığında bir mezar taşı eğmiş başını, toprağın kalbinde yatan sahibine üzülüyordu. Yaprağa düştü damla. Genç bir kadın saçlarını savurdu ıslak ve kahküllü. Bir şiir kitabının arasında yıllar evvel unutulan bir notu hatırladı, trafiğin en yoğun olduğu anda sigarasını sıkıntıyla yakan adam. Birlikte olma hayallerinden bir kaç sene sonra vazgeçecek iki aşık öpüşürken tenha bir kuytuda, bir kaç metre ötede bir bankta tekel bayisinden aldığı iki kırmızı tuborgu yudumlayan genç erkeğin sessizliği endişelendiriyordu. İki kadın kentin işlek bir kafesinde yudumlarken kahvelerini bol bol dedikodu yaptılar sonra konu kitap ve müziğe geldi nedeni bilinmez masaya servis yapan garson Raksotek kelimesini işitti. Kalabalık arasında yürümeye çalışan kör adamın elindeki asası önünde telaşlı adımlarla ilerleyen genç kadının topuklu ayakkabılarına değdi. Servis hareket etmiyor dedi saatlerdir şöförü. Yolcuları evlerine yetişemeyeceklerine inanmaya başladıkları sıra. Seferleri iptal diyorken radyo haberleri tam o vakit denizin ortasında dalgalarla dans ediyordu vapur içindekilerle. Lacivert gökyüzü sağnakla birleşmiş manzarayı tamanlamıştı üstelik. Çamurlu ve kaygan dar patikalardan yavaş yavaş geçerken otobüs mola ne zaman diye soruyordu yaşlı kadın anlaşılan sabrının sonuna gelmiş gibiydi. Anons geçti pilot yerden yüksekliğin ve koordinatların detaylarını. Business uçan işadamı viski istedi duymamazlıktan gelip hostesten. Kentin bir yanında deniz kıyısında bir kulüpte eğlence bütün coşkusuyla sürerken, başka bir tarafında bomba patladığını televizyondan işiten genç kız telefonundan üye olduğu sosyal bir mecraya not düştü sigarasını yakıp: Panoramik acıları savrulmuş insanlığın yine bu akşam. Üstelik kaç gecedir rüyalarımda anestezi zoruyla şuurumu aldıkları için ağlayarak uyanıyorum. Sen de zaten hiçbir zaman sevemedin beni...Tarihin tozlu sayfalarında unutulan bir inkisar. Balkondan içeri girdi kız. Rimelleri akmış, üşümüştü. Biraz da ürkmüştü Şimşek çaktı göğü aydınlatan cinsinden. Ganyan bayilerinde bir umudun peşine düşenler son koşuyu bekliyor, şehir ise bir daha geri gelmemek üzere aramızdan ayrılan bir günü daha uğurluyordu.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Depresif Yağmurlar

Şimdi depresif yağmurlar mevsimindeyiz. Mukaddes yalanlara inanmaktan yorgun ruhumuz. Bu hayatta neyi çok istediysek, geri çevrildiği içindir belki de bütün kırgınlığımız..

14 Şubat 2016 Pazar

Sana Seviyorum..

Fonda, en sevdiğimiz şarkı çalıyordu içeri girdiğimizde; “sigara içmek isterseniz, dördüncü kata çıkabilirsiniz” dedikleri o kattaydık. Bir süre sonra. Dışarıda hava yağmurlu bir saklambacı andırıyordu.

Birer bira söyledik. Anlatacak ve hiç susmayacak o kadar çok şeyi vardı ki ikimizin de, bardaklar dolu gelip, boş gitmeye baş döndürücü hızla devam etti bu nedenle…

Uzun uzun konuştuk o gün, bir sigara molası verdiğimiz anda, yasladın göğsüme başını. Sarıldık. Aşkla, sıkıca. Puslu gökyüzüne baktık pencereden, hayata inanmamız için daha fazla bir şey yapması gerekmiyordu artık tabiatın.

Kalabalıktı bulunduğumuz ortam. Bizden başka çiftlerde vardı, başka masalarda. Başka masallarda. Herkes kendi halinde ve kendi derdindeydi. Ve bir an geldi, ilk dans ettiğimiz parça mırıldanmaya başladı kulağımıza. Göz göze geldik; öptüm yudum yudum, dudaklarını.

Biraz utandın ve dudaklarını ayırdın bir kaç saniye sonra, mahçup bir edayla dışarıya baktın ve “Kalkalım mı aşkım” dedin. "Eve geç kalmayayım..."

Oysa, etraftakiler ve masaya boşları toplamak için gelen garson, göz ucuyla görmüştü hadiseyi ve pek aldırış etmeden, kendi akvaryumlarındaki yaşamlarına geri dönmüşlerdi.

Aslında o öpücük sevgilim, herkesin içinde sana "seni seviyorum” demekti.

Şehre Keder Yağıyor'dan..

Siz yoktunuz.

Siz yoktunuz. Hiç olmamıştınız. Geçmeyen günler, bitmeyen geceler vardı o vakitler. Hüküm süren yalnızlıklar çağındaydık. Siz ansızın gelmeden önce. Dertler, sıkıntılar vardı. Amansız hastalıklar ve ölümler vardı. Siz yoktunuz lakin başka bir kimse de yoktu. Kapımızı çalacak bize umut aşılayacak.

İktidarlar vardı. Zorbalıklar, direnişler, hayaller. Aldatışlar vardı. Terk etmeler. Terk edilişler. Yalanlar vardı lakin siz yoktunuz. Siz zaten epeydir yoktunuz. Gelmezsiniz sandık ortalık dağınıktı. Ortalık, çorak bir çöle benziyordu. Bir tabak eksiktik, bir omuz yarım. Geceler geçmiyordu, saatler üvey evlatlarımızdı. Hangi şehirde, hangi evde, hangi tendeydiniz? Yokluğunuz kara hummaydı, muammaydı. Dahası yetişmezseniz ölebilirdik de!

Siz yoktunuz o sıra. Geceler hep üçtü.

6 Şubat 2016 Cumartesi

Arşiv: İki Ayrı Şiir

bir şiirin içindeki,
iki ayrı dize gibiyiz
birimiz olmasak
diğerimiz eksik
birimiz varsak
diğerimiz manalı

bir şiirin içindeki,
iki ayrı dize gibiyiz

anlam olarak belki
birbirine bağlı
lakin

ve bağlacıyla
birbirinden ayrı..

1999