10 Mayıs 2014 Cumartesi

Seni Seviyorum

Fonda, en sevdiğimiz şarkı çalıyordu içeri girdiğimizde; “sigara içmek isterseniz, dördüncü kata çıkabilirsiniz” dedikleri o kattaydık bir süre sonra. Dışarıda hava yağmurlu bir saklambacı andırıyordu.

Birer bira söyledik. Anlatacak ve hiç susmayacak o kadar çok şeyi vardı ki ikimizin de, bardaklar dolu gelip, boş gitmeye baş döndürücü hızla devam etti bu nedenle…

Uzun uzun konuştuk o gün, bir sigara molası verdiğimiz anda, yasladın göğsüme başını. Sarıldık. Aşkla, sıkıca. Puslu gökyüzüne baktık pencereden, hayata inanmamız için daha fazla bir şey yapması gerekmiyordu artık tabiatın.

Kalabalıktı bulunduğumuz ortam. Bizden başka çiftlerde vardı, başka masalarda. Başka masallarda. Herkes kendi halinde ve kendi derdindeydi. Ve bir an geldi, ilk dans ettiğimiz parça mırıldanmaya başladı kulağımıza. Göz göze geldik; öptüm yudum yudum, dudaklarını.

Biraz utandın ve dudaklarını ayırdın bir kaç saniye sonra, mahçup bir edayla dışarıya baktın ve “Kalkalım mı aşkım” dedin. "Eve geç kalmayayım..." Oysa, etraftakiler ve masaya boşları toplamak için gelen garson, göz ucuyla görmüştü hadiseyi ve pek aldırış etmeden, kendi akvaryumlarındaki yaşamlarına geri dönmüşlerdi.

İşte o öpücük sevgilim, aslında o gün herkesin içinde sana "seni seviyorum” demekti.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

"En çok acıttığın yeri mühürledim!"

En çok acıttığın yeri mühürledim! Kimse giremiyor. Biraz müze havası var kalbimde; ziyaretler geçici, bir bakıp çıkıyorlar...

"Mutlu anlarımızda oldu, yalan değil.."


Hikayenin sonu

"Başlangıçlar güzel de, hikayenin sonu hep aynı..."

Adım Sebastian.

Adım Sebastian. 35 yaşındayım. Kendimi hatırlamayacak kadar çok, kör kütük sarhoş olduğum zamanların birinde kaleme aldım bu satırları. Şimdi gün ışığına çıksın istedim. Belki iki gün önce, belki de yıllar evvel yazmışımdır, ha ne dersiniz? Tanrı'nın bahşettiği en güzel duygunun seline kapıldım. Aşığım bir kaç zamandır. Aşk sonsuza dek süreceğine inandığın bir hayale, bir an olsa bile inanmak değil mi ki? İtiraf etmeliyim! Çok derinlerde bir yerde de epeydir yalnızım. Yaman çelişki, ha? Annem, babam yok. Hiç bir kan bağım için bir şey ifade etmiyorum. Onlar sağ ben selamet! Yaşamdan söz etmek istiyorum biraz, sizin anlamsız telaşlarla heba ettiğiniz zamanların birinde uyudum ben. Hayatın kötü yüzünü gördüm rüyamda. Siz sıcak yataklarınızda mışıl uykular görürken hem de. Sarhoşlar, tinerciler, uyuşturucu satıcıları, ruh hastaları, hayat kadınları, polisler, karakollar, demir parmaklıklar. Yine de hiç bir kötü işe bulaşmamayı başararak bu yaşıma dek geldim. Sanırım teğet geçmek böyle bir şeymiş oğlum diyorum çoktandır kendime. Maalesef Tanrı'nın büyük senaryosundaki rolüm, ızdıraplı, ağdalı, keskin, kaybetmeye mahkum bir roldü. Kaybetmekten bir vakit başım döndü evet. Kazançlarım da oldu elbet. Kayıplarım, kazançlarımla örtüşmedi ama hiç. Aklımı eski bir sandığın içine kapadım bunca şey sonrası ve o sandık nerede bulamıyorum, o kadar. Adım Sebastian. Hayatın kötü yüzünü gömmekten geliyorum. Kendimi hatırlamayacak kadar çok ağladığım bir günün karanlığında yazıyorum bu itirafı. Hayal kırıklarımın bileklerimi, cam parçaların koynunda usulca öptüğü, o ıssız güvertenin yağmurlu bir odasından haykırıyorum. "Kıyına geldim, beni tut hayat, yoksa sonsuzluğuna düşeceğim."


Önder Deniz Çavuşlar