12 Mayıs 2013 Pazar

Benim Annem Bir Melekti Yavrum

Anneler Günü'ne dair...

Beni kolay doğurmamışsın hep öyle derdin, doğru ya senin gözünde hala o küçük çocuğundum. Hemde ebe filan gelmiş ters dönmüşüm bu yalan dünyaya gelmemek için epey zorlamışım seni, hastane filan hak getire seksenli yılların başı...

Sonrasında sütten kesilmen uzun sürdü diyerek hissettirmeden sana ne zorluklar çektirdiğimi kendi meleğimsi dilinde ifade ettin..

Beş yaşındaydım. İstanbul'da tarihin en yoğun kar yağışı yaşanmıştı. Çocuktum sonuçta, yaşıtlarım sokaktaydı. Ben de çıkmak istiyordum. Ama "yavrum üşürsün, olmaz bugün" demiştin. Pencereden arkadaşlarımı izlemiş, dışarı çıkamamış sana küsmüştüm. Ama o gün canını dişine taktın bana kalın mavi renkli hemde önünde kardan adam figürü olan bir kazak ve eldiven diktin. O gün dışarı salmadığın için küs olan ben, ertesi gün doyasıya kartopu savaşı yapmıştım arkadaşlarımla. Hem sıcacık kazağım ve eldivenlerim vardı. Çok mutlu etmiştin beni...

Okula başlayacaktım. Artık yedi yaşındaydım. Ama korkuyor ve çekiniyordum! Ortama, adapte olamayacağımı anladın. Annelik içgüdüsü! Öğretmenimden izin alarak benimle birlikte aynı sırada oturdun. Aylarca. Sabah öğlen akşam fark etmiyordu üçüncü sınıfın sonuna dek beni okula götürdün.

Lise dönemimdi, sokağımızın en güzel kızına sevdalanmıştım. Bilirdin benim, içe dönük sıkılgan ve kırılgan hallerimi. Onu çok sevmiştim. Ona karşı beslendiğim ve büyüttüğüm her ne varsa biliyordun ve görevinin yaşayacağım hayal kırıklığıma karşı beni dik tutmak olduğunu da...

Askere gittim. Ki beni tanıyordun. Hayata karşı inanılmaz kırılgan biriydim, zor bir çocuktum. Beni her hafta ziyarete geldin. Ankara'sı doğusu, batısı fark etmedi. Senle birlikte askerlik yaptım nerdeyse. Komutanımla tartıştığını anımsıyorum. Bir gün komutanım sudan sebepten beni dövmüştü de, telefonda sesim mutsuz ve üzgündü seninle konuşurken . "Ne oldu, yavrum çabuk söyle, yıkarım başlarına askeriyeyi" demiştin. Ben hala dünkü çocuk; "Anneciğim, komutan bir kaç fıske vurdu demiştim." Sabahına damladın. Komutanı haşladın! Sayende evci iznine çıkarıldım.

Askerden döndüm, tek hayalindi evlenip yuva kurmam. "Torunumu alayım kucağıma başka ne isterim ki, mutluluğunuzdan başka" derdin. Bir kız arkadaşım olmuştu, İş ciddiye bindi, sonra seni, evimizi her şeyi hiçe sayarak adeta onların çocuğu gibi yaptıklarımı ve aşka kapıldığımı gördün.. Frenlemek istedin, zira bir şeyler yanlış gidiyordu. "Seviyorum, karışma anne" dedim. terk edildim. Sonunda sen haklı çıktın. Ben yanıldım. Ama onca hatama rağmen "olsun yavrum; hayatı böyle öğreneceksin işte" dedin. Yaralarımı sardın.

O günlerin ertesinde Boğaz'a gitmiş, yemek yemiş gezmiştik. Bu bile seni çok mutlu etmişti. Bir daha seni oralara götürmedim. Sonra hastalığımda baş ucumdan ayrılmadın, önceki ve sonrakilerde de olduğu gibi. Aşktan yana hayal kırıklıklarımda omzun hazırdı daima.

Babam iflas etmişti. Çorba, zeytin, soğan ekmekle uzun bir müddet geçinmeye çalıştığımızda, ailemizi ayakta tuttun. Sanki saraylara layık sofralarmış gibi sundun bizlere yemekleri, hiç fark etmedik. Sıkıntılarımızı. İçip unutmaya çalıştığım dönemlerdi yaralarımı. Hastaydım. Herkesten gizli, cebinde yirmi lira varsa. On beşini içki alayım diye bana verirdin. Kalanıyla pazara giderdin.

Yirmi beşimdeydim. Gecelere, ortamlara, kadınlara kaptırmıştım kendimi. Yüzünü görmüyordum bile günlerce. Eve uğradığımda, "özledim seni yavrum, nerede kaldın gözüm yollardaydı" derdin. "Tamam anne anladık" derdim." Büyüdüm ben artık. Alış"

Alışırmış gibi yaptın.

Ailemiz ne sıkıntı çektiyse ya da nasıl güzel günler geçirebildiyse onda dokuz buçuğu sayendeydi. Namazında, duandaydın. Evimiz mevlütlerden geçilmezdi. İzdiham olurdu her düzenlediğin merasim. Sorduğumda," oğlum bir gün biz de geçip gideceğiz dünyadan, sakın dualarını o zaman eksik etme olur mu" derdin. Anneni erken yaşta kaybettiğin için, "özellikle ve özellikle" Kibariye'nin söylediği "Eller kadir kıymet bilmiyor, Anne" şarkısında için için ağlardın, çok ağlardın diye o şarkıyı duyduğumuz yerde kapatırdık. Kasetini bile saklamıştım açıp dinleyip üzülmeyesin diye.

Hep bir torun sevmek istedin. Olmadı.

Sonra bir gün, ansızın fenalaştın, doktorlara gidildi, kanser dediler. Sonra ameliyat dediler. Ameliyat oldun. İyileşecek dedi, doktorlar, kötüleştin...

Bir akşam salonda televizyon izliyordum. Herkes uyumuştu. Paaat diye bir ses geldi odandan. Koşarak içeri girdim. yatağından düşmüştün. Çok kilo vermiştin günler boyunca. "Artık hiç bir yerim tutmuyor yavrum, özür dilerim" demiştin. "Anacığım asıl beni affet, ben özür dilerim bir şey yapamıyorum" diye demiştim...

Zira doktorlar bütün müdahaleleri yapmıştı ve eve göndermişlerdi. Bir gün fenalaştın. O gün ambulans geldiğinde, bakışlarını unutamam. Son kez baktın hayatının geçtiği, bizi büyüttüğün evimize sanki...

Sonra hastaneye kaldırdık. "Görebilir miyim" demiştim doktora. "Nasıl olacak?" "İyi olacak" demişti doktor. Ama o gece eve gitmemizi söyledi. Ben kaldım. Gece dörttü. Yağmur yağıyordu. Hastane koridorlarında volta atıyordum. Dışarı çıktım sigara içmeye. Derken telefona bakan çocuk, beni çağırdı resepsiyondan. "Doktor acil seni istiyor" dedi. Koştum dört kat. "Üzgünüm, kaybettik annenizi" dedi doktor hanım. Ne kolay söyledi. O gün dünya başıma, bütün gezegenlerle birlikte yıkıldı. Seni toprağa verirken son görevimizde ebedi istirahatgahına, o çukura indim. Tek düşüncem, "nasıl yatacaksın burada, üşür müsün" acaba idi. Sonra üstünü örttük topraklarla. "Nefes alamaz ki annem dedim"İnsanlar benden gözlerini kaçırdılar.

Sonra çiçek oldun, bahar oldun, güneş oldun, deniz oldun. Sonra ırmakların kıyısına gittin, bin bir türlü çiçeklerin açtığı yere, deniz kıyılarına. Cennetti değil mi gittiğin yer; hani masmavi her yanı, okyanuslar, gök kuşağı, çiçekler, ırmaklar, şelaleler, yemyeşil ovalar, mutlu insanların olduğu yer, değil mi?

Bugün Anneler günüydü. Dallarında çiçekler açmıştı, güneş yüzüne vuruyordu, gülümsediğini hissettim ve o çok önceden bana dua et emi yavrum bana dediğini. Ettim anne. Ettim. Sonra seninle konuştum. Duydun mu? Beni duydun mu anacığım? Ben seni duymuyorum, duyamıyorum. Rüyalarımda bile görmüyorum. Şimdi hayal oldun sen, düş. Çok uzakta bir düş!

Ama bil ki, seni çok özlüyorum. Anneler Günün tekrar kutlu olsun. Elini öpemedim. Hayatımda bayramlar haricinde pek öpememiştim zaten. Ama bu gün mezar taşını öptüm. Affet. Beni bağışla anneciğim. Üzdümse seni bağışla. Sen yaşarken, layıkıyla bu günü her gün gibi kutlayamadıysam bağışla.

Mekanın tekrar cennet olsun. Buluşabilirsek, anlatacağım çok şey var, rahat uyu meleğim. Geleceğe dair bir şey saklıyorum sadece. Kulağına bugün de fısıldadım. Tanrı yazdıysa ve hala mümkün olabilirse; bir çocuğum olduğunda..

Aklı erdiği zaman ona, "Benim annem, bir melekti yavrum diyeceğim."

ÖDÇ