25 Aralık 2010 Cumartesi

23 Aralık 2010 Perşembe

prekazi

oyun bilmem!
almadılar ki aralarına çocukluktan beri beni..
ben azrailden rol çalardım..
saklambaç,körebe bilmezdim..

top oynardık çamurlarda,annem kulağımı çekerdi..
'ben' Prekazi olurdum !
çocukluk arkadaşım 'serdar' Tanju Çolak!

Hülya Avşar ile Tanju Çolak 'ın flört yılları!
kıskanırdım mahallenin en güzel kızını serdar'dan..
Hülya Avşar'a benziyordu ,Ve serdar'ı seviyordu....

ben mahalle başında beklerdim..

O kızın babasının işten geliş saatini..
Serdar ile O kız elele tutuşsun diye...
işim,görevim 'gözcülük'tü..

derken,büyüdük!

şimdi Serdar evlendi
O kızla..
iki çocuğu var..

ve mangal yapıp bir büyük devirdiğimiz ,
aile sohbetlerinde 'çocukluk aşkım' diyor mahallemizin en güzel kızına..

ama vefalı işte benim çocukluk arkadaşım az misketlerini araklamamıştım!

sağolsun...

'benim hakkımı yemiyor!
'sen olmasaydın; bunların hiç biri olmazdı diyor.!'


ÖDÇ

22 Aralık 2010 Çarşamba

anlaşma

şeytanla bir anlaşma yaptım bu gece!
en azından sarhoş olduğumda beni,
cehennemin kapısına bırakır diye ümit ediyorum..

ÖDÇ

18 Aralık 2010 Cumartesi

yalnızlık

yeryüzünde ,
kıtasını kaybetmiş bir coğrafyayım;
göz bebeklerini sallıyorum dizlerimde..

uzak şehir girişlerindeki tabelalara benziyor yalnızlığım...

ÖDÇ

9 Aralık 2010 Perşembe

likörlü şekerler

bayramların en mutsuz çocuğuydum oysa, 
likörlü şekerlemeler toplayarak başladım 
yüksek oranlarda alkolleri sevmeye...


ÖDÇ

27 Kasım 2010 Cumartesi

ruh nakli

yüz nakli yapılmaya başlanmış,
öyle diyor haberler..

ruhun bedenime sıkıştı,
ben ruh nakli yaptırmak istiyorum.

ÖDÇ

vasiyet

vasiyetimdir..

'O'nun gözlerine gömün,
beni...

ÖDÇ

26 Kasım 2010 Cuma

tedavi

dipteyim,sondayım,depresyondayımı geçtim,
ben tedaviye yanıt vermiyorum....

ÖDÇ

25 Kasım 2010 Perşembe

365 gün 52 berbat hafta

İçim buz gibi,sensizlik...
tek bir şarkı beni anlatıyor,bangır bangır yüzüme çarpıyor..
son ses veriyorum acıyı damarlarıma..

''365 gün ,52 berbat haftayım !''
ÖDÇ

24 Kasım 2010 Çarşamba

çocuk

büyümem gerekmiyor, bırakın 'çocuk' kalayım....
bu yalan dünyayı,bırakın 'oyun' sanayım...

ÖDÇ

23 Kasım 2010 Salı

dokuzunda kayboldu mayısın

karlı bir aralık akşamıydı...
iliklerime kadar sensizdim.ölüm krizim gelmişti,kendimi kesesim bir de.fazla dozda prozac etkisi mazur görün.gözlerimde yaşlar buz oluyordu daha düşmeden, atlasın mezar üstlerinden yol niyetine kullanılmak için alınmış topraklarına... 

duvarlarımla konuşmaktan, kirpiklerime şarapneller iliştirmeye fırsat bulmadığım kadar yoksun yılgın bir aralık akşamı....

 annem daha ölmemişti, babamla mutlu bir çiftti,burnum düşmüştü benimse.biraz pinokyo, biraz ghepetto kokuyordum çerçevesi olmayan resimlerimin üşüdüğü o lanet aralık günleri.tokuşturduğum harflerden kesip biçip; küfürler türetmekten diploma aldığım günleri içiyordum bir büyük vodka ile...

derinlerimden yazıyorum...
sarı saçlı civan, mert,mahallenin bıçkın delikanlısı sınıfından; ağır abisi pozisyonuna geçmiş bir adam tanıdım ben....

 ilk anımı hemen flashback yapıyorum....
 bir bond çanta ve mercedesle yanaştığında, bunu nerden buldun diye küçük dilimi yutuvermiştim.. -işadamıyım olsun o kadar sahile sıfır kaldırımlarda yürüyesim gelmişti hani ipin üzerinde yürüyen o adam gibi.belki düşerdim ayağım takılır da, soğuk su ile bunun bir rüya olduğuna uyanırdım... 

bir ay görmedim...
bir gün babaannemi özledim, bahçeli panjurlu küçük evimize gittim.çocukluğumun geçtiği puslu düşlere.ona rastladım...

cübbeli derviş hafız ne derseniz deyin,sakallları uzamış namaz kılıyordu ve besmele çekti nasılsın yeğen? 
- iyiyim ya sen...?
 -Allaha şükür

bre adam sen ikinci cümleyi kurma özürlü müsün....?

derken ben yalnızlığımı kutsuyordum, telaş içinde ölü meleklerle konuşuyordum.heykelimin kolu kırıktı uhu aradım durdum.verandaya gömülmeyi istiyordum.sarhoş ölüm en güzeliydi.balıkçı alfabesinde; vira ölüm sloganımdı.

ona rastladım bir sergi açmıştı keçi sakal mı dersiniz,elinde tual ve fırça,resmediyordu hayatının hatıralarını.... öyle güzeldi ki yaptığı şaheser tablolar;pikassonun çırağı diyebilirdiniz...

 acil anlarca camı kırınızlar saklıyordu evinin özel bir yerinde.beyzbol sopası,av tüfeği,kılıç,tabanca... (aramızda kalsın gizlice karıştırdım odasını....)

o aralık akşamına dönelim....
 gece üç telefon çaldı.. !

-hasan bey? (babam)
-benim

 -lütfen karakola geliniz....

bir parkta gazete kağıtları ile alelacele örtülmüş cansız bir beden,bakma dediler ! açtım...
önce sayfaya takıldı gözüm...
Hagi attı Galatasaray kazandı.manasızca; kazanmak istedim.Kar oluk oluk yağıyordu ve yine manasızca bir araba son sesle geçti....

fonda Kerim Tekin, karbeyazdır ölüm çalıyordu!

açtım, güzel yüzlü adam ordaydı..

amcamdı.....!

 ÖDÇ

18 Kasım 2010 Perşembe

aşkopat

yok şizofreni değil dedi,doktor
-yine de tanrıdan ümit kesilmez...

-tanı nedir!

-AŞKOPAT

 ÖDÇ

keşke

Keşke..
Yıkandıkça temizlenecek bir leke olsaydın da..
İz bırakmasaydın....

Kaybolsaydın...!

ÖDÇ

9 Kasım 2010 Salı

gökkuşağı

Gökkuşağı siyah beyazmış,
meğer ona rengini veren seninle ıslandığımız yağmurlarmış..

ÖDÇ

4 Kasım 2010 Perşembe

eczane

gidişinden sonra şehir karıştı!
tekel bayileri, tabelalarını değiştiriyorlar; iyi olmam için...
eczane yazıyor yeni tabelalarda,biliyorum..
her gece biri muhakkak nöbetçi;
yalnızlığıma....

 ÖDÇ

22 Ekim 2010 Cuma

aşkolsun

hadi uyuyalım.
yarına 'AŞK'olsun...


ÖDÇ

cam kesiği


gururu kırılmış bir vazonun kaçıncı cam kesiğiyim..
 
bilmiyorum!

kaçıncı kez iflasını açıkladı bedenim, kaçıncıya neşter altına yattım.. ?
 
üzerimde spontane spot ışıkları ;
kaçıncıya gözümü ferini öptü,kaçıncı kez ecza deposu yalnızlığında kullanmaya başladım hapları!

hizaya girin,kaçıncı olduğunu sayacağız..

soldan;
prozac,xanax,cipram,cipralex..

atarax bir sen eksiktin!
tam olduk....
ÖDÇ

16 Ekim 2010 Cumartesi

meşgul

Arama şimdi,gözyaşlarımdan satırlar doğruyorum...
Meşgulum;yokluğunla konuşuyorum !

ÖDÇ

hayal kırıklığı

küçükmüşüm bel hizası anca;
büyüyünce,ne olacaksın diye sormuş öğretmenim....
cevabı hafızamda dün gibi taze 
-hayal kırıklığı !
 
ÖDÇ

13 Ekim 2010 Çarşamba

parça tesirli

gözleri durmadan kül yağan;
kronik acılarını leğen kemiğinde kıran 
parça tesirli ,
hissiz bir cümleydim ben ...

ÖDÇ

3 Ekim 2010 Pazar

zaman

Sesini özledim,kokunu...
hangi yüzyıldayız ?
özür dilerim,zaman sen gittiğinde durmuştu !
ÖDÇ

1 Ekim 2010 Cuma

22 Eylül 2010 Çarşamba

tanrısal

Hangi ilacı kullanıyorsun,bu kafayı yaşamak için diyorlar?
kimyasal değil ,Tanrısal diyorum !

ÖDÇ

15 Eylül 2010 Çarşamba

kafama morg düştü !

pasifikte sapsarı bir akşamdı...

pansumanlarımdan
z raporlarını alıp gidesim
vardı
kayıp kent masallarıma,

suya çağlayasım,
başımda kanyaklar kırasım....
aslında
kafamı kırasım !

acılar çiziyordu
tebeşirle kenarlarımı
anlayacağınız..

promilde
alkol düzeyini aşmış
yeminler tutturuyorlardı
yakama toplu iğne sessizliğinde...

oysa;
ben promilden barajlar kuruyordum...

ilk rojun sanrıları başlamamıştı
daha,
patlayamıyordum

zavallı çığlıklarımla susuyordum...
halüsinasyonları doldurmuştum,
ceplerime..

birden!

şehre göktaşı düştü...
kana bulandı koca taş yığınları.

yeni bir din,
yeni bir ırk sipariş edilmişti,
ırzına geçti kurak coğrafyamınızın,
üstlendiler yönetimi;
...

yuttuğumun tadını almaktaydım artık...

devrik tanrılar kadeh tokuşturuyorlardı
ardı arkası kesilmeyen şampanyalar patlatıp...
telefonlarını kapamışlardı üstelik

aradığınız tanrıya ulaşılmıyor
kadar çaresizdik..!


gökdelenler deliyordu
adım başı ciğerlerimi..

insanlar mezbahalarda doğranıyor,
kör testereli cellatlar
adam başı prim alıyorlardı...

mastürbasyonlarının en güzel sahnesi;
kanla boyadıkları
birazdan kadavra olacak
cesetlerdi..

masmavi deniz,
benzine yüz tuttu..

iki aptal aşık;
tenha sahilin kıyısında sevişmeye
sigara molası verdi...

ve sigarayı denize attı,
çevre katili erkek!

su ile ateş yaradılışından beri
ilk kez öpüşme fırsatı buldular...

gövde,kanı götürdü..
en yakın parkın salıncağına...

vasiyeti oraya gömülü aşkların,
banklardaki,
isimlerinin baş harfleri şahitti!

ölü bir beyinden görüntüler
akıp geçiyor kusura bakmayın..

kör bir rüyayım sadece..
bir gözün kırptığı saliseye gömülü!

kafama morg düştü,
kafam trilyon,

kafam cinayet!


ÖDÇ

9 Temmuz 2010 Cuma

nurtopu

Teşekkürler,
bir tanem...

çocuğumuzun adını tartışırken;

bana,
nur topu gibi bir ayrılık verdin!

ÖDÇ

10 Haziran 2010 Perşembe

gölge

İçime öyle bir işledin ki;
sarılıyoruz ya uzaklaştığında gölgem acıyor...!

Önder Deniz Çavuşlar

7 Haziran 2010 Pazartesi

"İki Ayrı Şiir"

bir şiirin içindeki,
iki ayrı dize gibiyiz
birimiz olmasak
diğerimiz eksik
birimiz varsak
diğerimiz manalı

bir şiirin içindeki,
iki ayrı dize gibiyiz

anlam olarak belki
birbirine bağlı
lakin

ve bağlacıyla
birbirinden ayrı..

1999

12 Mayıs 2010 Çarşamba

anatomi dersi

  el sallardım her yolculuğumda,buğulanan otobüs camlarından;gölgelenen sancılarıma.cam kenarını seçerdim durmadan.dağlardan indim sonra, gökyüzüyle filan çok konuştum,satırlarımı kurban ettim.çokça boyun kestim...

 boy verdim!
 yalnızlık çöktü bedenime, nasırlı hayallerim nasır tuttu, şiddetli depresif kanamalar geçirdim.örselendim, kıydılar bana, kimsesiz kaldım, annem için korktum.toprağı üstüne attığımda nefes alamaz diye telaşlandım, imam bayıldı.tahtaları kesen marangoza,kürekçilere küfrettim,uzaklaştırdılar beni merasimden.ex yazan doktorun diplomasını yırtmak istedim...

dertlendim,felç geçirdim kapılara.su döktüm her gidenin ardından.rüzgarlar öptü acılarımı.Üzgünüm,bir acının anotomisi dersindeydim, kapıyı çalmadan girdin!

 Geç kaldın, geldiğinde ben yoktum.Bedenimi bırakttım,bir dudak hatırı kalmıştı, son öpücüğün.Bileklerime düşmanca davrandım, benim için en çok onlar acı çektiler.Sen bana bir aşk geciktin,ben bir fazla öldüm.. Anımsıyorum.kaçan trenin ardından bakar gibi baktığım biz ve cuma namazında secde de ölen dedemi gömdüğümüz telaş aklımda kalmış..

ilker yasin bağırıyordu,prekazi prekazi..Galatasaray yarı finalde ağlamak istiyorum..

doksan yılına ramak vardı,soğuk bir aralık..
 ben o gün dokuz şiddetinde ağlıyordum.....

 ÖDÇ

6 Mayıs 2010 Perşembe

biz üç kişiydik;sen,ben,sevgilin !

geçecek demiştin..
ilk yardım yalanlarından biriymiş panik anında sanırım,geçmiyor..

yaralarım kızıl ve senin her gülümseyin çekiyorum pozlarında ayyuka çıkıyor.tapındığım her güne lanet etmekle hatim indiriyorum beddualarımı.unutulmak kadar sol göğsüme üç santim çapında derin bir yara kazınmamıştı,çoktandır..

rahip gibi dolaşırken tavaf ettiğim yolları, sanrıların dozajından olsa gerek, kime baksam sendi.partiler verildi yasımın üzerine, alkoller su gibi aktı göğüslerinden içeri, damıtılmış sevişmeler sipariş verildi.bir bedeni unutturacak bir başka beden gördü işini...

farketmezdi nasılsa;
sen orgazm ol yeter sözünün bir kamyon yükü anlam taşıdığı! ? ! (yılmazlaşıyor muyum ne? siktir edin bu parafı)

itiraftır bir mukabil ! askılı siyah elbisenin bu denli yakıştığı bir iklim olmamıştı kusura bakma kızılına, dört duvar arası cinnet içmekle meşgulum.plastik çiçeklerime su vermekle bir de! depresan haplarım muhalif-anti! acil er-haş ne negatif ne pozitif kan lazım..kansızlıktan çürümek istiyorum güneşi sevemedi ya ondan olsa gerek lacivert ruhum; idareli kullanıyorum seni hırpalamadan bir kaç cümlede, ama ne zaman tenine gölge değse; ben deliriyorum..

biz üç kişiydik sen, ben, sevgilin..

kısa çöpü ben çektim de onun kollarındasın, zavallı bir nakarat,boş verin! herşey yapılabilir mi kıblemin sen olduğu, yoksuzluğundan sonra bu coğrafyada, nefesimi tutup bırakasım bile içimden gelmiyorken.süslü sinmiş kendine iyi baklar öldürüyorum, şehvetli cinayetlerimde her gece.dudakların mayın doluydu biliyorum, olmayacaksın, kezzap galip geldi! ..

harcanıyorum bozuklarından alkışlar sana, ben yerin dibi,cehennem-i farika.klitorisinden düştüm yok ben razıydım göğsümde uyumana.şimdi çok geç, bir aşkı öldürdün.ne bir iz ne bir şahit bıraktın, biraz deprem biraz artçı biraz da, mezarlık gülleri..

temiz bir cinayetin, maktulu der ki;
gidecek bedenlerin var ama ya yatacak yerin?

 ÖDÇ

23 Nisan 2010 Cuma

bir dalga boyu mutluluğa yakındık

   Sütsüz geçen bebeklik terkedişleriminden bir parça yarım kaldım.tanrı yoktu peygamber izne çıktı, en yakın mahalle arkadaşım azrail oldu.saklambaç, körebe gibi saçma salak çocuk uydurmalarından sağ çıktım... 

   tarifsizdim.kapım çalmıyordu hiç bir aşka..ben rahimden kurtarılması imkansız bir kürtajdım... 
ölü doğdum! gözlerimi dikişlerinden açtılar! hipokrat yeminli beyaz önlüklüler.bir yeminle tutundum.şimdi uçurumdan senler misafirim.

sen!

  seni anlatamadan evvel abdest alınmalı buyurdu kutsal zırvalar.elim terli.düştün kirpiklerimden avuçlarım kanarken.nefesimi tuttum bir süre.gaz açıktı ocağın vanası acımasız..

bir dalga boyu mutluluğa yakındık,bir okyanus kadar uzakmışız meğer..

   meçhul bir enkazın kemiklerinden biriydim artık.onca acıya çanak çürüyen etlerimin ardından,kına geceleri telaşıyla, biraz da hırpalayarak.alnımın üzeri hitit yazıtlarıyla sendin.kemiklerim köpeklere dağıtıldı.ayranlar mevlütlerde pilavla verildi.açlığını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen insanlar davet edilmişti.arapça bir kulaklarından girdi diğerinden çıktı.anlamıştım ki abdest dümenine o ay su faturası girecek...!

  ben hala dalgaya bir adım yakın olmamızın masalına yedi cüceler öldürüyordum..pamuk prenses haklı çıkmıştı... bir nebze; kurbağalar grevdeyken, biraz da evde kalma korkusundan.

kutsal ayetler pulsuz zarflar içinde yollandığından beri kör adresime; buyurdu ki....

acıdan helak olacaksın bak araf..sure bilmem kaç.tüm kavimler tattı...
sen!
bre zamane firavunu...

sen! iblisin çocuğu...
kadın ve aşk senin yara izin..!
ve sen durmadan yaralanacak, durmadan kanayacaksın....

 ÖDÇ

8 Nisan 2010 Perşembe

müze

en çok acıttığın yeri mühürledim!
kimse giremiyor,biraz müze havası var kalbimde..
ziyaretler geçici,bir bakıp çıkıyorlar...

ÖDÇ

gözleri kül yağan adam

hiç çekilmediğimiz, evlilik fotoğrafları sökülüyor panjurlardan.. 

annen haklıydı, gözleri durmadan kül yağan; kronik acılarını leğen kemiğinde kıran parça tesirli hissiz bir cümleydim ben...

gökyüzünden altyazılar geçtiğinde onbin kilometre uzaktım kara parçana.sahte ümitlerle dolu kalbim hala kokunu morfin gibi batırıyordu ruhuma.avuntunun fermanı yok.acının dili bir.dilsizim..

Oysa cam kenarı tebessümündeydi yolculuğum.bir cemreydin Sen, göz kapaklarıma düşen.. ağlayamıyordum, kaybetmeyeyim diye seni.eşkalini veremiyordum dağılıyordum.tarif etsem sana aşık olmalarından korkuyordum! mabedimin başrolündeydin, sana tapınıyordum,beş vakit!

portmantoya asmıştın idamımı.kemiğin dili yoktu.anlatamıyordum.sek vodka gibi.renk körüydüm senin kızılını seçebiliyordum yalnızca.her yer sepya.hüzün kokuluydu.ben ümitle kırık hayallerime basmadan, ayaklarımın camdan kesiklerine tuz basıyordum.inanıyordum seni çok fazla seviyorum;ömrümün sonuna dek seni seveceğim demene..

cennetinin en fiyakalı yerlerini içiyordum,saçlarının kokusunu mesela..!

dudaklarının tadı ilk sevabımdı fani bedenimin yeryüzünde tattığı.aklımın defterlerini yazıyordum sondan başa.minik ellerinin haritası çıkmıştı avuçlarıma..

şimdi,her saniyemizi geçiriyorum kör gözlerimden.odama kapanıp günlerce ağladım.kan aktı kül aktı ama yaş akmadı.göz kapaklarıma tutunuyordun çünkü ilk yağmurda..!
tanrı korusun..

yalanların okyanusunda cam vazomdaki balıkları öldürüyordum.her gün ben açsam; onları fazla fazla doyuruyordum.şişip yüzeye çıktıklarında.bak bende senin bana yaptığını yapıyorum bende öldürüyorum sevdiğim canlıları diyordum! mutlu oluyordum ama senin kadar acımasız olamıyordum.dudaklarının sonsuza uzanacak mührü geliyor da aklıma.susuyorum.şuurum gidiyor.dileniyorum.direniyorum.her gece seni anıyorum, mumlar yakıyorum odamda..

hani öyle yapacaktık ya aşk..
ışıklar olmasın mumlar yeterdi hayalimiz..
hatta evi yakacaktık..

oysa şimdi, uçak kazasında kaybolmuşsun da geleceksin gibi her gece seni bekliyorum ve gelmeyeceğini anlayınca gecenin köründe..(arapça mırıldanıldığı saatler oluyor semt megafonlarından..)

bu zaman dilimi,bir yerimi kesiyorum.çentik atıyorum vücuduma.hapishanede gün sayıyorum gibi!

mahkumlar duvara, ben sana mahkum tenime..
ölümün korkusu değil, özlemini içiyorum kadehlerde..

gece tuttu beni kusacağım.ruhumun ıssız sensiz dumanlı makyajsız tiratını.uzatmaya gerek yok.ben sensiz yapamıyorum...

tutkunum..
kolum,dilim,dudağım,kalbim...
ruhum..
hep bir parçam eksik kalacak...


 ÖDÇ

19 Mart 2010 Cuma

tanrılar yalan söyler mi?

ben,
hiçbirşeye inanmazken,
neden bu kadar çok şey bekliyorum..

neden hala kapıda gözlerim..
neden telefon elimde sürekli?

ben ölsem çok şey değişir mi,
yani;
yarın sabah olur mu senin için?

güneş doğar mı,
eskisi gibi..

vasiyetime adını yazsam..
recm cezası vermezler mi..

sana
nasıl taptığımı bilseler
gömmekten korkmazlar mı beni..

beni yıkamadan toprağa fırlatırlar mı..

ya da;
nasıl bilirdiniz deseler..

tapınmakla meşguldü,
pek göremedik kendisini derler mi..

ben duyar mıyım bunları?

ya da ben;
sadakat yemini etmek üzere,
devlet kurumlarından onay alsam
için acır mı?

ben kafama sıksam resminle beraber
metalleri..

hayat devam eder mi?

hayat devam etmiyorsa;
ben,
yaşıyor olabilirmiyim..

ve ben senin;
her dediğine inanacak haldeyken,
 
neden? 
bitti deyişine inanamıyorum!

tanrılar yalan söyler mi?


Önder Deniz Çavuşlar
Burak Dikoğlu

14 Mart 2010 Pazar

çarşaf

Çarşafları yıkamazken ben,
kokun gitmesin diye..
 
sayısız çarşafa
bırakıyormuşsun demek
bedeninin haritasını...

ÖDÇ

12 Mart 2010 Cuma

beyaz kirlenir

tanrının
ilk aşkından doğan
hayal kırıklıklarıyız biz...

yeryüzüne makus
talihimiz...


birer birer dökülüyoruz…

hiç bir gemiye
almıyorlar…

saklambaç oynuyoruz habire...

beyaz kirlenir...
ben,kefeni siyah istiyorum!

ÖDÇ

5 Ocak 2010 Salı

yeteneksiz bay ripley

tam bir yıl evvel kendi ellerimle, morga koymuştum,seni..
soğuktu oralar..

ben bile üşümüştüm,kirli ruhumla....

ve sen serüvenine ilk o gün başladın,tam bir yıl olmuş dün.cennetti değil mi gittiğin yerin adı.hani ırmaklar... şelaleler,masmavi gökyüzü,hani masallar ülkesi....

senden sonra toparlayamadım ben..öldüğün gece yıkandım alkolle ,cenazende sarhoştum.gözüm görmedi hiç bir gerçeği.başın sağ olsuncular kovdum.adli bir vakaydım zaten.meziyetli bir hayal kırıklığı.kaç kez intiharı denedim.? kim bilir...

yeteneksiz bay ripleyim ben, çok acil bir kanamayım!

seni çok üzdüm çok bayıldın benim kanlı gömleğime.hani sırtımı deldikleri o gün, fenalık geçirdin ve hastalığın başladı.başının eti yedim ağrılarımla.sustum ve sadece kustum.düzelmeyeceğini söylediler doktorlar ve ömrünün kalmadığını...

ben ne yaptım?

yalancısınız dedim hastaneyi birbirine katarak.yanına gelince gülümseyerek.baharlar gelecek dedim, masmavi gökyüzünü göreceksin.biz daha nerelere gideceğiz.en sevdiğim yemeği yapacaksın daha..

ama içim kan ağlardı.yalandan da olsa sana bunu söylerken....
şimdi meleğim yeryüzünde,kimseye inancım kalmadı imkansız oldum...

sen giderken ben, kestim bileklerimi...
ölmedim,ölürsem yanına gidemezdim..boşluğa sıkışır kalırdım ve yüzünü göstermezlerdi bana...

hala morgun kokusu ciğerlerimde ve gece dörtte o doktorun beni çağırdığı saatte, yoğun bakıma hala onu tenneffüs ediyorum..

kurtaramadık...
siz neyi kurtarırsınız ki ?

yalnızlığımı...
sensizliğimi...

maalesef yeteneksizliğinizle kandırmışsınız hipokratı!

ÖDÇ